8 Ocak 2014 Çarşamba

HELAL GIDA BELGESİ

                                 Koşer Sertifikası (Kosher Certificate)

     Ürünlerin Musevi kurallarına göre hazırlandığını göstermekte olup, kalite, sağlığa uygunluk ve güveni simgelemektedir. İsrail'e ihraç edilecek gıda ürünlerinde Musevi dinine uygunluğu belgeleyen "Koşer Sertifikaları" aranmaktadır. KOSHER'in açılımı "uygun ve tam" demektir.

     Bu sertifika Musevi dini mensuplarının yoğun olarak yaşadıkları ülkelere ihracatta da önemli bir unsur olarak görülmektedir. Ürünlerin yöneldiği İsrail pazarlarındaki dindarlık durumuna göre kurallar katılaşabilmektedir. Dünyada toplam Yahudi nüfusu 14 Milyon civarında olup, bu nüfusun yaklaşık % 40'ı İsrail'de yaşamaktadır. İsrail'de gıda maddelerinin Koşer olması yasal olarak zorunlu değildir. Ürünlerin Koşer olması tercih sebebi olabilirken, Koşer belgelendirmesinin getirdiği maliyet, ürünlerin fiyatının yükselmesine neden olmaktadır. Koşer konusunda en hassas ürünler, et ve süt ürünleridir. İsrail'e gıda ürünleri ihraç eden firmalarımızın Koşer sertifikası ile ilgili olarak karşılaştıkları en önemli sorunun, Koşer olarak yapılan üretimin getirdiği maliyet artışları olduğu görülmektedir.

     Bazı ürünler için ülkemizdeki Hahambaşılıkça verilen sertifika yeterli olmakla birlikte, dinen kritik konumda olan (özellikle et-süt ve mamulleri) ürünlere İsrail'deki din otoritelerinin yerinde çalışma yaparak caizlik kazandırması gerekebilmektedir. Gıda ürünlerinin dışında, Koşer Sertifikası şartının, yaygın olmamakla birlikte, bazı temizlik-hijyen ürünlerinde, tekstil ürünlerinde ve elektrikli ev aletlerinde de arandığı durumlara rastlanmaktadır.

     Dünya genelinde bir milyondan fazla koşer ürün tüketicisi, koşer kurallarına uygun bir yaşam düzenine uygun olarak yaşamakta, koşer ürünleri tüketmektedir. Koşer ürünlerde, tüm girdilerin ve yardımcı maddelerin koşer şartlarına uygun olması gerekir. Kullanılan üretim hattının da koşere uygun olması gözetilir. İşlem gören ürünlerin üretim takibi yapılabilmelidir. Koşer ürün tüketicilerinin bu ürünleri kolaylıkla bulabilmeleri önemli olduğundan, etiketlerde koşer logolarının yer alması avantaj sağlayacaktır.

     Bilindiği üzere dünyada pek çok kuruluş helal sertifikası vermektedir. Türkiye’de standartları kesin bir yapıda bulunmamasına rağmen helal sertifika vermeye gönüllü birçok kuruluş var. Genelde ISO belgelendirmesi yapan kuruluşların helal sertifika vermeyi istemesi gayet normal ama standardı ve denetimi mümkün olmayan bir yapıya helal sertifika vermek tamamen para kazanmaya yönelmiş ve İslami geçerliliği olmayan bir durumdur. Günümüzde standardı bile kesinleşmemiş veya yetersiz standartlarla belge veren Tayland, Yeni Zelanda gibi ülkeler bile sertifika vermektedir.  Türkiye’de TSE’ nin yürütmüş olduğu çalışmaların yaklaşık 3 yıldır bir sonuca varamaması da şirketlerin aldığı veya almak istediği helal belgelerinin geçerli düzeyde olmadığı izlenimini vermektedir. Helal standardı dört konu başlığını içerisinde bulundurmak zorundadır. Bu şartlar yerinde değilse helal standardından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bu şartlar; İslami şartlar, yasal şartlar(sağlık), dokümantasyon ve denetim şartlarıdır.

     İslami şartlar içinde iki temel nokta vardır bunlardan birincisi Müslüman olmayan şirket sahipleri ve çalışanlarının bulunduğu işletmelere helal sertifikası verilip verilmeyeceği ve ikinci olarak helal olan ve haram olan ürünlerin ne olduğunun belirlenmesidir. Bu konu mezhepten mezhebe ve ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Salyangoz, kurbağa, sakatat vb. ürünler günümüzde sürekli tartışılmaktadır. Bu ürünlerin daha sonra bahsedeceğim konsey tarafından belirlenmesi ve onaylanması gerekir. Birinci noktada En temel sorular ise bu belge sadece Müslümanlar tarafından mı alınacak? Sorusudur. Burada ince detaylar bulunmaktadır. Örneğin Yahudi bir işadamı et ticareti yapıyorsa ve kesimi bir Müslüman’a yaptırıyorsa helal belgesi alabilecek midir?  Müslüman olmayan ve meyve üreten bir çiftçi bu belgeyi almak isterse ne olacaktır? İşçi olarak bir Müslüman çalıştırırsa bu belgeyi almaya hak kazanabilecek mi? Bu nevi soruları çeşitlendirmek mümkündür.

     Bu soruları bu kadar tekrarlamamın sebebi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 2. Maddesidir. Bakanlar Kurulu Kararı 27 Mayıs 1949 tarih ve 7217 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Bu maddede “Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.” Şeklindedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir gayrimüslim bu maddede görülebileceği gibi helal belgesini her durumda alabilmelidir. İslami açıdan bakıldığında ise uygun olmayan bir durumda TSE veya herhangi kuruluş helal sertifikası veremez. Bu durumu çözmenin en kolay yolu TSE nin bu standarttan uzak durması ve bağımsız bir örgüt oluşumuna önderlik etmesidir. Bu bağımsız örgüt farklı ülkeleri de kapsamalı ve içinden bir konsey oluşturulmalıdır. Bu konseyin İslami yeterliliği olmayan hiçbir kuruluşlara helal belgesi vermemesi sorun olmayacaktır ve bu konsey helal ürünleri ve haram ürünleri belirleyerek genel bir liste yayınlamalı ve gıdaların tüketim aşamasına kadar geçen sürecin standardını yayınlaması gerekmektedir. Bu aşamalar içinde sıcaklık, soğukluk, saklama, kesim, satış, fiyatlandırma vb. standartları dünya standartlarından da yararlanarak belirlemelidir. TSE de bu yükün altında ezilmeyecektir.

     Helal sertifikası alacak kuruluş, ikinci olarak yasal şartlara uymalıdır. yasal şartlar, sağlık ( hijyen) kurallarını da içine alan geniş bir konudur ve içinde Gıda Kanunu, Yem Kanunu ve Veteriner Hizmetleri Kanunu vb. kanunları barındırır. İslami şartlar içinde sağlıksız ürünün kimseye satılmaması ve üretilmemesi gerekmektedir. Helal belgesi almak isteyen kuruluşlar varlıklarını sürdürdükleri ülkenin yasalarını bilmeli ve uygulamalıdır. Kuruluşlar yasal şartları karşılayamıyorlarsa helal belgesi alamamalıdır zira gıda yasaları çok geniş bir literatürdür ve özünde İslami şartların gıdada oluşmasında temel yer tutarlar. En basit uygulama örneği damla sulamadır. Devlet desteğiyle yürütülebilecek damla sulama çalışmasında daha az su kullanılacaktır daha doğru ifadeyle su israf edilmeyecektir ve ürün kalitesinin yanı sıra ürün verimliliği artırılacaktır. Helal standardı devletlerin yasalarıyla bütünleşmelidir.  Yasal şartlar içinde bir önemli konuda alt yapının uygunluk derecesidir. Alt yapının uygunluğunun şartları ve denetimi devlet kurumları tarafından yapılmaktadır. Bu kurumlar tarafından yetersiz koşullarda üretim yapan kuruluşlar, insanlara zarar verebilecek ortamlarda üretim yaptıkları için İslami açıdan zaten uygunsuzdur. Hatta karşılıksız çek, senet veren, ticari ahlakı zayıf kuruluşlarda helal sertifikası alamazlar. Çalışanlarına adaletsiz ücret veren,  sigortasını yapmayan, sağlıksız ortamlarda çalıştırmayanlar helal sertifika alamazlar zira adaletsizliğin hiçbir çeşidi İslami uymaz.
   
     Üçüncü gereklilik dokümantasyondur.  Dokümantasyon yönetiminde kalibrasyon gereklilikleri, eğitimler, süreçler, müşteri memnuniyeti, ara mamullerin yeterliliği, iç denetim, ürün geçerliliği, depolama,  kritik kontrol noktaları, düzeltici ve önleyici faaliyetler ve İslami kalite politikalarını hazırlamalı ve tüm çalışanlarına duyurmalıdır. Kuruluşlar İslami kalite politikalarını çalışanlarında katılacağı bir ortamda yazmalı ve duyurmalıdırlar. Dokümantasyonda en önemli noktalardan biri de temizliktir. Kuruluşlar temizlik planlaması yapmalı ve uygulamalıdır. Bu uygulamaları dokümante etmelidir.  Kuruluşlar üretim için tedarik ettikleri ürünleri İslami yeterliliği olmayan kişilerden ya da kuruluşlardan alamazlar. Bu alımları da helal standardı içinde dokümante etmeli ve yeterliliğini kanıtlamalıdır. Burada kuruluşlar helal sertifikası olan üreticilerden ürün alırlarsa hem ekonomik katkı sağlanır hem de helal sertifikasıyla birlikte ürün kalitesi artar. Ürün kalitesinin artması için sağlam bir denetimin gerekli olduğu unutulmamalıdır.

     Son gereklilik denetimdir. Denetim sistemi hem helal belgesi almadan önce hem de belge alındıktan sonra uygulanmalıdır. Belge öncesi denetimler iki aşamadan oluşmalıdır. Birinci aşama ön denetim aşamasıdır, ön denetim yapıldıktan sonra kuruluşlara eksikliklerini düzeltme imkânı verilmelidir. Eksikliği olmayan kuruluşlar bu denetimde belge alabilmelidir. Eksikliklerinden ikinci denetime mazur kalan kuruluşlar bu denetimde de eksikse sadece denetim masrafları alınmalı ve kuruluşa ödediği belge parası iade edilmelidir. Alamadığı belgenin parasını tahsil etmek İslami açıdan uygun olmayacaktır. Bu tip kuruluşlar en az altı ay başvuru yapamamalı ve eksiklikleri üzerinde çalışmalıdır. Denetim süreçleri ve belge süreleri önceden belirlenmelidir. Belgeler ISO belgeleri gibi 3 yıl olmamalıdır. Belge süresi 1 yıl olmalıdır. Her yıl denetimden sonra yeni belge almalıdır. Her seneye bir sayı kodu konulabilir örneğin belge no. 2344 olsun yanına seneyi gösteren 1 rakamı konulur bu rakam denetimin aşılması durumunda her yıl artırılabilir. Bu artırım kuruluşun helal standardını kaç yıldır uyguladığının da göstergesi olacaktır ilgiyi ve uygulama sadakatini artıracaktır. Yıllar geçtikçe kurumsal bir reklam haline de gelebilecektir.

     Bu tavsiyenin sonrasında özellikle üzerinde durulması gereken bir konuda devlet ihaleleri ve kurumlarının ürün alımlarında bu belgeyi isteyip istemeyeceğidir. Devlet bu tür konularda taraf olmamalı ve kurumları bu konuda bağımsız karar alabilir duruma getirmelidir. Bu konunun iki tarafı vardır. Bir tarafta Müslüman vatandaşlara İslami yeterliliği olan ürün sunmak diğer tarafta gelecek yıllarda oluşturulabilecek Hıristiyan standardı veya değiştirilecek Koşer standardında, Hıristiyan veya Musevi olmayanların ürünleri alınmaz diye bir ibarenin yer alması durumudur.


                                                                  YAZAR: KADİR YAZICI



DIŞ TİCARETTE ÖDEME ŞEKİLLERİ


Dış ticarette ödeme yöntemleri; Peşin ödeme ,açık hesap yöntemi, konsinyasyon,mal mukabili ödeme , vesaik mukabili ödeme ve akreditifdir.

Peşin ödeme: İthalatçının malı henüz teslim almadan mal bedelini ödemesidir.Genellikle birbirini tanıyan alıcı ve satıcılar arasında gerçekleşir.Peşin ödeme ithalatçı arasında en uygun ödeme yöntemidir.Satıcıda risk yoktur.Risk alıcı üzerindedir.İhracatçı açısından peşin ödeme ,ihraç mallarını üretmek ,hazırlamak ve sevk etmek için bir ön finansman sağlamaktır.Alıcı açısından peşin ödeme avantajı ise iskontolarının yüksekliğidir.

Açık Hesap Ödeme: Açık hesap yöntemine cari hesapta denmektedir.Bu ödeme yöntemi peşin ödeme yönteminin tam tersidir.Burada ihracatçı malını , bedelini almaksızın peşinden gönderir.Mal bedeli nezaman ödeneceği belirsizdir.İhracatçı açısından bu yöntem en ideal yöntemdir.Satıcının riski sınırsızdır ve alıcının riski yoktur.

Konsinyasyon ve Müşterek Hesap: İleri bir tarihte satılmak üzere dış alıcılara komisyonculara ya da dış ülkedeki şube ve temsilciliklere emaneten mal gönderilmesidir. Satılmak üzere gönderilen malları teslim alan kişi banka aracılığıyla döviz cinsinden ihracata yollarlar.Burada risk ihracatçıya aittir.

Mal Mukabili Ödeme: İhracatçı  herhangi bir ödeme yapılmadan veya bir poliçe tanzim etmeden malları ithalatçıya gönderir. Mal bedeli ileriki tarihte malları satıldıktan sonra ödenir. Risk ihracatçı üzerindedir.

Vesaik Mukabili Ödeme: Ticari işlemlerde tahsile verilecek iki tür vesika vardır. Birincisi kıymetli evraklar , ikincisi ticari evraklardır.Kıymetli evrak : Poliçe ,senet ,çek ,ödeme makbuzu vb evraklardır.Ticari evrak : Fatura ,malların sevk belgeleri vb evraktır.İhracatçı malları göndererek ithalatçı  üzerine bir poliçe çekerek sevk ettiği mallara ait belgeleri buna ekler.Bu vesikalı poliçeyi kendi bankasının aracığı ile ithalatçının bankasına gönderir.

Akreditif: İthalatçının talebine dayanarak bir banka tarafından ihracatçıya verilen ,belirli şartların yerine getirilmesi koşuluyla sattığı mal ve hizmetlerin bedelini ödeyeceğini garanti eden bir taahhüttür. Bu şartlar genelde malların sevk edildiğini gösteren vesaikin ibrazıdır. Akreditif ithalatçının bankası tarafından açılır. Akreditif koşulları küşat mektubu adı verilen bir belge ile ihracatçının bankasına bildirilir.
Akreditif İşleyişi: Taraflar arası alım satım sözleşmesi yapılır. İthalatçı tarafından bankasına ihracatçı adına açması için talimat verilir. Amir banka tarafından muhabir bankaya iletilir. Muhabir banka ihracatçıyı bilgilendirir. İhracatçı ,ithalatçıya malları gönderir.İhracatçı vesaiki bankasına iletir.Mal bedelini tahsis eder.Muhabir banka belgeleri amir bankaya iletir ve ödemeyi tahsis eder. Amir banka akreditif bedeli ödediğinde belgeleri ithalatçıya teslim eder.



                                                                              YAZAR: ELİF ÇELİK



6 Ocak 2014 Pazartesi

GÜMRÜK BEYANNAMESİ


Türkiye’den yurt dışına çıkacak olan ihraç konusu malların yetkili gümrük idaresine beyanname ile bildirilmesi zorunluluğu vardır.

İhracatta gümrük mevzuatı uyarınca doldurularak ilgili ihracatçı birliği tarafından onaylanmasından sonra gümrük idaresine sunulan bir belgedir.

Gümrük Birliği'ne girildikten sonra mevzuatın ve belgelerin uyumlaştırılması çerçevesinde "Tek Tip Gümrük Beyannamesi" kullanımı getirilmiştir.
Gümrük beyannameleri; gümrük idaresine tescil için sunulduktan sonra beyan edilen malların türü, niteliği ve fiyatı gibi hususlarda değişiklik yapılamaz. İhracatçı veya ihracatçının kanuni mümessil veya vekilleri tarafından düzenlenir. Üzerinde hiçbir şekilde kazıntı veya silinti yapılamaz. Gümrük idaresi tarafından kontrolü yapıldıktan sonra kayıt sıra numarası ve kayıt tarihi yazıldıktan sonra tamamlanır.

Gümrük beyanı; yazılı, sözlü, bilgisayar veri işleme yoluyla veya eşya sahibinin bu eşyayı bir gümrük rejimine tabi tutma isteğini ifade ettiği herhangi bir tasarruf yoluyla yapılabilir.

Gümrük Beyannamesi formları, ya sekiz nüshalı bir takım ya da dört nüshalı iki takım şeklinde sekiz nüshadan oluşur:

1 no.lu nüsha : İhracat ve/veya transit işlemlerinin yapıldığı hareket idaresinde saklanır.

2 no.lu nüsha : İstatistik amacıyla kullanılan nüshadır.

3 no.lu nüsha : . Bu nüsha, aracı banka ve diğer kamu kuruluşları tarafından izlenen işlemlerde kanıtlayıcı nüsha olarak kullanılır. 

4 no.lu nüsha : Transit rejiminde varış idaresinde kalacak nüshadır.

5 no.lu nüsha : Transit rejiminde varış idaresince hareket idaresine geri gönderilecek teyit nüshasıdır.

6 no.lu nüsha : İthalatın tamamlanmasından ve beyannamenin kapatılmasından sonra beyannameye eklenen belgelerin asılları ile birlikte bu nüshanın aslı Gümrükler Kontrol Genel Müdürlüğü'ne gönderilir. Bu nüshanın onaylı örneği, aslı yerine geçmek üzere beyanname ekinde bulunması gereken belgelerin örnek veya fotokopileri ile birlikte gümrük idaresinde kalır.
Bu nüsha, antrepo rejiminde kullanıldığında, Gümrükler Kontrol Genel Müdürlüğü'ne gönderilmez.

7 no.lu nüsha : İstatistik amacıyla kullanılan nüshadır. 

8 no.lu nüsha :  Bu nüsha, aracı banka ve diğer kamu kuruluşları tarafından izlenen işlemlerde kanıtlayıcı nüsha olarak kullanılır.



                                                                 YAZAR: MERVE KILINÇ





İnternet Kullanımının E- Ticarete Etkisi ve Network Marketing


Gelişen bilişim çağında internet kullanımının artması beraberinde birçok yenilik getirmiştir. Bu yenilikler; İnternet kullanımının artmasıyla birlikte “internetten ticaret” kavramı ortaya çıktı. Böylelikle bazı şirketlemerak uyandıran ticaret yöntemini fırsat olarak görmesiyle şimdiki halini aldı.

Bu alandaki yatırımların artmasıyla devamlı gelişen ve değişen modern bir sistem olduğunu görüyoruz.

- İstikrar sağlandı!
- Satış gerçekleşti!
- Ve gelir elde edildi!

Bu sonuçla birlikte Network Marketing (ağ pazarlama) kendini göstermeye başladı.

Peki, Network Marketing Nedir?

Network Marketing, şirketlerin ürün ve hizmetlerini aktif müşteriler desteği ile tüketicilere ulaştırdığı dağıtım yöntemidir.

Günümüzde tüketiciler ürün almak için mağazaya gitmek yerine“internetten ticaret” ile istediği ürünü sipariş edebilirler. Bu konuda Network Marketing hem şirketler için hem de bizler için bulunmaz bir fırsat…

     Ürün satışı ile ilgili;
- Bu pazarlama sisteminde ürün tanıtımı çok önemlidir. Tüketiciye, satacağınız ürünü cezbedecek derecede anlatmanız gerekir.
- Şüphesiz sizin diksiyonunuz, jest ve mimikleriniz, anlatış biçiminiz ürünü satma konusunda belirleyici olacaktır.
- Dakik ve kararlı olmanız karşınızdakinde bir ciddiyet uyandıracaktır.
- Aktif müşteriler ile ilgili;
- Network işiyle uğraşan bir kişi, kendisini geliştirmeli ve değişime açık olmalıdır. Aksi takdirde bu pazarlama yönteminde kaybolması çok zor olmayacaktır.
- Bu sistem, aktif müşterilerle var olan bir platformdur.
- Herkes aynı işi yapıyor olmasına rağmen kimileri kazanıyor kimileri ise kaybediyor!

Network Marketing ağında tutunabilmek demek bazı fedakarlıkları göz önüne almak demektir. Bir Network’e zamanından, alışkanlıklarından veya tabiri yerindeyse boş muhabbetlerinden feragat edemiyorsa bu işte barınması mümkün değildir.

Sizin işe karşı motive edici unsurlarla uğraşmanız ve iş arkadaşlarınızla devamlı görüşme halinde olmanız gerekir. Bu işin zerresinden anlamayan arkadaşlarınızla veya çevrenizdekilerle konuşmanız size hiçbir şey kazandırmaz. Konuştuğunuz takdirde sizin işle ilgili görüşleriniz erozyona uğrar. Bu yüzden bu işte birlikteliğin (buna aile ortamı da diyebilirsiniz.) olması bu işe dört elle sarılmanıza sağlar.




                                                                          YAZAR: ABDULLAH HIZLAN



INCOTERMS 2010


   Bilindiği üzere dış ticaret alanınada yaygın olarak kulanılan terimlerde birlik sağlamak amacıyla milletler arası ticaret odası tarafından 1936 günümüze peryodik peryodik olarak yayınlanan ticari ticari terimlerin yorumu için uluslar arası kurallarda ıncoterms 1 ocak 2011 tarihinden itiberen yürürlükte olacak şekilde değişiklikler yapılacaktır.

   Satın sözleşmelerinde malların teslimi, hasrın geçişi,masraflarla paylaşımı ve belgelerle ilişkin yükümlükler koyarak  kurallar içinde ıncotrms uluslar arası ticaret önemli yer tutmaktadır. Incotermste alan mal kavramı emtia yani konu mal olarak anlaşma olup ithalat ve ihracata konu satım sözleşmesinden dair işlemlerden ürünün satıcısından cıkarak ithalatçısına varma sürecine kadar olan süreçteki teslim işleriyle gümrük giriş çıkış işlemlerile ilgilenmektedir.burada önemli olan masrafların ve risklerin ihracatçı ve ithalatcı arasında paylaşması ve aidiyetlerin belirlemesidir.

   Globaleşen ticaret hayatı ve teknolojik  alanındaki güncel gelişmeler karşısında ICC tarafından ıncoterms de günceleme yapılması gerekli hale getirmiştir. Genel olarak yapılan değişiklikle ıncoterms sınıflandırılması değişmiş 13 kuraldan kulanımı az olan DAF DEF DEQ DDU kuralar iptal ederek yerine iki adet kuralar belierlenmiş ve bunlarla birlikte ve toplam olarak onbir adet kuralar belirtilmiştir.önemli bir değişiklite ıncoterms ulusal satımıda kapsayabilecek şekilde düzenlenmesidir.

   Yeni sınıflandırmaya göre;
·         Tüm taşıma tipi için uygulanacak kurallar EXV, FCA,CPT ,CIP,DAT , DAP DDP
·         Sadece deniz ve iç su kulanılan taşımalar ise FAS,FOP,CIF,CFR dir.
 DAT ( terminalde teslim ) DAP (belirlenen yerde teslim ) olmak üzere belirlenen iki yeni kural uyarınca teslim sözleşmede belirlenen varma yerin de gerçekleşir. Teslim DAT kurallarında mallar taşıma aracında boşaltılarak alıcının tasarufuna bırakılması ile gerçkleşirken DAP kurallar ise mallar boşaltmaya hazır şekilde alıcının tasarufuna bırakmakla gerçekleşmektedir. Her iki kuraldada satıcı gömrük çekme masrafları hariç olmak üzere bütün masrafları ve belirlenen varma yerine taşımadan doğan hasar risklerini üstlenmektedir.

   Deniz ticaretinde kulanılan FOB. CFR, CIF tipi taşımalarda kulanılan “gemi küpeştesi” kavramı terk edilerek malların “gemide” teslim ilkesini benimsenmiş olup uygulamada küpeşte kavramı konusunda yaşama belirlenme zorunlulukları ve karışıklıkları giderilmye çalışılmıştır.

    Amerikan hukukundan başlayarak bir cok devlete yasalaşarak uygulanan elektronik haberleşme ve elektornik imza kanunlarında yapılan güncel değişiklikleri ile türk hukukndada da bulunan elektronin kayıtların basılı evrak ile ve elektronik imzanın ıslak imza ile aynı etkiye sahip olması konularında ıncoterms te aynı prensip benimsemiştir.

    Alıcı ve satıcı için gözetim zincirine dair bilgi sağlama yükümlülüğüne olduğu gibi güvenlikle ilgili gümrük işlemlerini yerine getirebilmesi açısından gerekli belgeleri  alınmasında yardımda buluna veya söz konusu belgelrin bizat alınması yükümlükleri öngörüldü.

    Ayrıca taşıma sürecinde eleçleme masraflarının birinden cok ödenmesinin önlemek için bu masrafların aidiyetini açıkça düzenlemesini öngörmektedir. Yine transit işlemlerini gören mallarda zincirleme satışın ön görüldüğü hallerde gönderme kavramından ayrı olarak tedarik kavramına ve buna bağlı olarak gönderilmiş malların tedarik edilmesini  ile ilgili yükümlükleri düzenlemiştir.

     Incotrmsın satış sözleşmesinin tamamına işikin kuralları içermemesi nedeniyle tarafların teslim dışındaki diğer hükümleri belirlemesi ve özelikle sözleşmeye ve özelikle sözleşmeye uygulanacak hukukun belirtmesi gerekmektedir.

     Kuralların emredici niteliği bulunması nedeniyle 2000 yılarında belirlenen ıncotrms bertaraf olmamıştır.taraflar karşılıklı olarak 2000 yılla bağlı bir kurallar teslim olarak kulanmak istemeleri durumuna açıkça belirlemeri taktirde yalnızca ıncoterms yapılan göndermeler yeni versiyon olarak ıncoterms 2010 kurallarına yapılmış sayılacağı dikkat edilmesi gerekn bir drumdur.              



                                                      YAZAR: MEHMET BAŞBUĞA





EŞYANIN GÜMRÜK KIYMETİ

                                           
GÜMRÜKLERDE KIYMET TESPİTİ VE UYGULANAN YÖNTEMLER

Gümrüklerde kıymet tespiti GATT anlaşmasının 7.maddesinin uygulanmasına ilişkin anlaşma çerçevesinde yapılmaktadır. Türkiye söz konusu anlaşmayı 1988 yılında kabul etmiş olup anlaşma hükümleri 12.02.1994ten itibaren uygulanmaya başlanmıştır.

İTHAL EŞYANIN GÜMRÜK KIYMETİ NEDİR?

İthal eşyası üzerinden advalorem sisteme göre gümrük vergisinin hesaplanmasına esas teşkil edecek eşya kıymetini ifade etmektedir. Gümrük kıymeti aşağıda yer alan yöntemlerin sırasıyla uygulanması sonucunda tespit edilir:

1-)satış bedeli yöntemi
2-)aynı eşyanın satış bedeli yöntemi
3-)benzer eşyanın satış bedeli yöntemi
4-)indirgeme yöntemi
5-)hesaplanmış kıymet yöntemi
6-)son yöntem

SATIŞ BEDELİ YÖNTEMİ; ithal eşyanın kıymeti eşyanın satış bedelidir.satış bedeli ise Türkiye’ye ihraç amacıyla yapılan satışta gümrük kanunu uyarınca gerekli düzeltmelerin yapıldığı fiilen ödenen veya ödenecek fiyattır. Gümrük mevzuatında gümrük kıymetine ilave edilmesi gereken(+) ve gerekmeyen(-) unsurlar belirtilmiştir. İlave edilmesi gereken unsurlar;
Eşyanın fiilen ödenen veya ödenecek fiyatına dâhil edilmemiş anacak alıcı tarafından üstlenilen komisyonlar (satın alan komisyonları hariç) royalti ve lisans ücretleri giriş liman yâda mahaline kadar yapılan navlun ve sigorta giderleri gibi çeşitli ücret ve giderleridir. Eşyanın kıymetine gümrük mevzuatında belirtilenler dışında hiçbir ilave yapılmaz.

AYNI EŞYANIN SATIŞ BEDELİ YÖNTEMİ; ithal eşyasının kıymetinin satış bedeli yöntemine göre belirlenemediği durumlarda gümrük kıymeti Türkiye’ye aynı veya yakın bir tarihte ihraç amacıyla satılan aynı eşyanın satış bedeli yöntemine göre tespit edilir.aynı eşya; fiziksel özellik kalite ve tanındığı özellikleri dahil olmak üzere her hususta aynı olan ve aynı ülkede üretilmiş olan eşyayı ifade eder.

BENZER EŞYANIN SATIŞ BENDELİ YÖNTEMİ; ithal eşyasının kıymetinin satış bedeli yöntemine ve aynı eşyanın bedeline göre belirlenemediği durumlarda: gümrük kıymeti Türkiye’ye aynı veya yakın bir tarihte ihraç amacıyla satılan benzer eşyanın satış bedeli yöntemine göre tespit edilir. Benzer eşya: her hususta aynı olmamakla birlikte aynı işleri görmelerini ve ticari olarak birbirlerini ikame edebilmelerini mümkün kılan benzer özellik ve benzer unsurları bulunan ve aynı ülkede üretilmiş olan eşyayı ifade eder.

İNDİRGEME YÖNTEMİ; kıymeti belirlenecek eşyaya ya da aynı veya benzer eşyaya Türkiye’de ithal edildiği hal ve durumda satılmışsa bu yönteme göre ithal eşyasının gümrük kıymetinin belirlenmesinde bu eşyanın ya da aynı veya benzer eşyanın ithalatçı tarafından yurt içinde müstakil kişilere aynı veya yakın bir tarihte yapılan en büyük miktardaki satışına ait birim fiyat esas alınır.

HESAPLANMIŞ KIYMET YÖNTEMİ; hesaplanmış kıymet aşağıdaki unsurların toplamından oluşur:
a-      İthal eşyasının üretiminde kullanılan malzeme ve yapılan imalat veya diğer imal işlemlerinin bedel veya kıymetleri
b-      Türkiye’ye ihraç edilmek üzere ihraç ülkesindeki üreticiler tarafından üretilen kıymeti belirlenecek eşya ile aynı sınıf ve ya cins eşyanın satıcısında mutat olan kar  ve genel giderlere eşit bir tutar
c-      İthal eşyasını giriş liman ve mahaline kadar nakliyesi ile ilgili olarak yapılan yükleme boşaltma elleşme giderleri ve nakliye ve sigorta giderleri

SON YÖNTEM; ilk 5 yönteme göre belirlenemeyen ithal eşyasının gümrük kıymeti; gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşmasının 7. Maddesinin ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin anlaşmanın esaslarına ve genel hükümlerine uygun yöntemlerle ve Türkiye’de mevcut veriler esas alınarak belirlenir.




                                                            YAZAR: SELİN ULUDAĞ





EŞYANIN MENŞEİ


Dünya ölçeğinde elde edilen birçok ürünün birden fazla üretim aşamasından geçmesi ve bu süreçlerin değişik ülkelerde gerçekleşmesi, menşe kurallarını önemli bir dış ticaret politikası aracı haline getirmiştir. Dolayısıyla bir ürünün menşeinin belirlenmesi, günümüzde daha karmaşık süreçlerin ortaya konulmasını gerektirmektedir.
Eşyanın menşei kavramı; başta ithalata ilişkin gümrük vergilerinin hesaplanması olmak üzere, kota ve anti-damping benzeri araçların uygulanmasının takibi vasıtasıyla dış ticaretin kontrolü amacıyla da kullanılmaktadır.

Bu bağlamda, “menşe”, “bir eşyanın ekonomik uyruğu” olarak tanımlanabilir. Yani, farklı ülkelerden gelen ürünlerin uygulamada farklı muameleye tabi olması, menşe kurallarına ihtiyacın doğmasına neden olmuştur. Oysa eskiden, menşe yalnızca istatistiki veri açısından önem taşımaktaydı.

Eşyanın Menşeine İlişkin Kurallar

Bir ülkenin üçüncü ülkelere karşı uyguladığı menşe kuralları tercihli yada tercihsiz menşe ilkesine dayanabilir. Zira, bir eşyanın menşeinin belirlenmesinde kullanılan iki temel ölçüt bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, ürünün tamamen bir ülkede elde edilen ürün olup olmadığının belirlenmesidir. Eğer ürün “tamamen bir ülkede elde edilen” ürün tanımını karşılıyor ise o ülke menşeli olarak kabul edileceği açıktır. Eğer ürün tamamen bir  ülkede elde edilen ürün değil ise bu durumda yapılan işlem ve işçilik değerlendirilerek menşe statüsü belirlenir. Yani, bu durumda “esaslı dönüşüm ölçütü gereği” eşyanın menşei belirlenir.

Tercihsiz Menşe

Tercihsiz menşe kuralları, “En çok kayrılan ülke” kuralı uyarınca Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyesi ülkelere tavizli vergi uygulanabilmesi için esas alınan menşe kuralları olup, bu bağlamda, tespit edilen kurallara uyan ve DTÖ üyesi bir ülkeden gelen eşya için, ülke ayrımı yapılmaksızın tavizli vergi oranı uygulanmasıdır.

Tercihli Menşe

Tercihli menşe kuralları ise, “En çok kayrılan ülke” kuralından bir sapma olarak, bazı ülke veya ülke gruplarına tanınan özel uygulamalara imkân veren ve esasları özel anlaşmalarla belirlenen kurallardır.

Aralarında ikili veya çoklu tercihli düzenleme bulunan ülkeler, ürettikleri ürünleri birbirlerinden ithal ederlerken, bu ürünleri üçüncü ülke ürünlerinden, özel menşe kuralları ile ayırt ederler. Yani tavizli vergi uygulaması talep eden ithalatçının ithal etmek istediği eşyanın, tercihli menşe kuralları tabir edilen bu özel kuralları karşılaması gerekir. Dünyada pek çok uygulaması bulunan tercihli kurallara, ticaret politikası aracı olarak başvurulduğu da olmaktadır.

Bu bağlamda, her tercihli rejimin kendine özgü “menşeli ürün” tanımı olabilmekle birlikte hepsinin uygulaması, belli temel koşullara bağlıdır. Dolayısıyla, bu koşulları sağlayan ithalatçının, tercihli rejim uygulaması ile kanuni vergi yerine düşük vergiden faydalanması sağlanır.




                                                           YAZAR: BİRSEN ALAN


İŞSİZLİK SORUNU

  
           Günümüzde işsizlik sorunu, ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Dünyanın birçok bölgesinde insanlar işsiz ve çaresiz bir şekilde yaşamını sürdürmektedir. Bu işsizlik sorunu maalesef ülkemizi de vuran bir sorun haline gelmektedir.

      Türkiye’de işsizlik ve istihdam sorunu 1950’den sonra şehirleşme hareketleriyle birlikte ülke gündemine girmiştir ve ciddi sıkıntılara yol açmıştır. İşsizlik sorununun en büyük nedeni şehirleşme hareketleridir. Şehirleşme hareketler özellikle 1970  yıllarında yüksek seviyelere çıkmıştır. İşsizliğin nedenlerine bakacak olursak, insanlar aslında bir bakıma kendi ipini kendisi çekiyor diyebiliriz. Çünkü kırdan kente göçün en çok nedeni rahat bir yaşam sürdürme isteğidir. Her ne kadar bu hepsinin nedeni olmasa da birçoğunun altında bu neden yatmaktadır. Örneğin, İstanbul… İstanbul’un nüfusu 2012 verilerine göre 13.85 milyon. İstanbul’un % kaçı yerli, kaçı göçmen? TÜİK’in Adrese Dayalı Nüfus Kayıtları Türkiye’nin göç haritasını da net olarak ortaya koymuştur. Bu verilere göre İstanbul nüfusunun % 17’si yerli, % 5.3’ü Sivaslı çıkmıştır. Peki neden Türkiye deki insanların çoğu İstanbul’a göç ediyor? Yapılan anketlere baktığımızda birçok neden var. Töre olaylarından tutunda rahat yaşam sürdürme isteğine kadar birçok neden vardır. Hani derler ya “İstanbul’un taşı toprağı altındır. “ diye. İşte bu yüzden birçok insan köyünü, memleketini bırakıp İstanbul’a veya başka büyük şehirlere göç ediyorlar. Bunun sonucunda da işsizlik sorunu ortaya çıkıyor. İşsizlik sorunu insanlar üzerinde ciddi etkiler yaratmaktadır. Bazı insanlar işsizlik yüzünden intihar bile ediyorlar. Ailevi sorunların çoğunda işsizlik nedenini bulabiliriz.

             İnsanların yaşamını sürdürmeleri bir zincirleme şeklinde oluşmaktadır. İnsanlar yaşamını sürdürmek için yiyeceği, yiyeceği bulmak için paraya, parayı da bulabilmek için bir işe ihtiyacı vardır. Bu sayede insanlar yaşamını gerek rahat gerekse de kıt kanaat sürdürür. Tabi bunun için iş hayatı insanların vazgeçilmezidir.



                                                  YAZAR: ADEM BİRİNCİ


TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDEKİ 2001 KRİZİ

                                        
             Bankaların ekonomik sistemde daha fazla yer almasıyla karşı karşıya gelinen risklerde artmıştır. Katlanılan risk arttıkça kriz olasılığı da oldukça belirgin bir hal almıştır. Bankacılık sektörünün diğer bütün sektörlere göre daha fazla etkilenmesi bu sektörün önemini ortaya koymaktadır. Ekonomimızde yaşanan her kriz sonrası sistemde yeniden düzenlemeler ve çalışmalar yapılır. Yapılan bu çalışmalar oluşan kriz sonrasında  zarar gören bankacılık sektörünün  karlı, düzenli bir çalişmam ve sağlam adımlarla krizin etkilerini en aza indirmesi temel amaçtır.

 1923 yılından itibaren gelişen ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinde krizler yaşanmış ve yaşanan bu krizler bankacılık sektörünü olumsuz  yönde etkilemiştir. Küreselleşmenin etkisiyle herhangi bir ülkede ortaya çıkan krizin çok kolay bir şekilde diğer bölge ve ülkelere yayılması cok kolaydır.
Örnegin; 2002 de Amerika'da ortaya çıkan MORTGAGE KRİZİ cok kısa zaman içinde tüm dünyayı etkileyen bir kriz olmuştu. Oluşan bu kriz bankacılık sektörünü kötü etkilemiş ve sonuçları tüm dünyayı etkilediği gibi Türkiye'yi de etkisi altına almıştır.

           2001 yılı gerek ekonomide gerekse bankacılık sektöründe reformların (yenilik) yapılmasına ve dolaysıyla ekonomik ve finansal cevrelerin değişmesine olumlu katkıda bulunmuştur. 2002 2004 dönemi 2001 de yapılan reformların etkisinin görüldüğü dönemdir. Bu dönemde hızlı bır ekonomik ve finansal buyume yaşanmıştır.Öte yandan banka iflasları yada banka yetersizlikleri banka yükümlülüklerini yerine getirmekle alıkoyulan zaman  kamu otoritesinin böyle bir zamanda ortaya cıkmasını engellemek için müdahale etmek zorunda kalması sonucunda ortaya çıkmıştır. bu krizler ilerlediği taktirde hem ülke ekonomisine hemde bankacılık sektörüne ciddi zararlar vererek finansal krize dönüşür.

  2001 krizi Türkiye üzerinden adeta bir silindir gibi geçmiş ve bu krizin faturası kabarık olmuştur. 1.5 MİLYON işsiz kalmış, esnaflar kepenk bağlamış. Paranın alım gücü her geçen gün hızla düşmüştür.Milli gelir 200 milyon  dolardan 104-150 milyon dolara kadar gerilemiştir.Kişi başına düşen milli gelirimiz ise 1083 dolara kadar inmiştir.Ekonomimiz yüzde 8.5 oranında küçüldü enflasyon yüzde 70 i aştı. Hükümet bu krizin etkilerinden bir an önce kurtulmak için çalışmalara başlamış. Bu çalışmalar dahilinde İMF Dünya Bankası başkan yardımcılarından KEMAL DERVİŞ i Türkiye' ye getirdi. Kemal Derviş Ekonomiden sorumlu devlet bakanı oldu ve çalışmalarına başladı.Güçlü ekonomiye geçiş proğramları yürürlüğe girdi. Bu proğramın etkileri kısa zamanda olumlu sonuçlandı.Bir  süre sonra faizler 10 puan düştü ve borsa yükselişe geçti.  Bu krizler sonucunda ödeme sistemi işlemez hale gelir ve reel kesimler bundan negatif yönde etkilenir. Bankacılık krizleri para krizlerine oranla ekonomiyi daha çok uzun vadede zarara sokmaktadır.Ve özü itibariyle para krizlerine yol açabileceği gibi para krizleri sonucunda ortaya çıkabilir. Fakat bu iki kriz arasında neden-sonuç ilişkisi olmak zorunda değildir.  Döviz krizlerinin yaşanmasıyla ortaya çıkan ekonomik daralma bankacılık krizlerine yol açabilmektedir. Bankacılık sektörünün krize girmesinin   ekonomiye maliyeti bankaların işlevlerini yerine getirmemek olarakta söylenebilir. Bu işlevin yerine getirilmesinde ekonominin genelini etkilemektedir. Bu tür krizlerde bankalar batabilir ve müşterilerine verdikleri kredilerin geri dönmeme olasılığı yükselmektedir. Bu risk az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha fazladır.Bunun nedeni her ülkenin ekonomik ve finansal yapılarının birbirlerinden farklı olmasıdır. Gelişmekte olan az  gelişmiş ülkelerde döviz en çok kullanılan yatırım aracı olduğu için döviz krizleri ve bankacılık krizleri bir sarmal içindedir.    



                                                                   YAZAR: ÖMER SABAK






SANAYİ ve ÖNEMİ


Ülke ekonomisine katkı sağlayan araçlardan biride sanayidir sanayi bir ülkenin gelişmesine ve büyümesine neden olan en büyük faktörlerdendir. Sanayinin kurulması ile beraber ülkede ticaret, ulaşım gibi sektörlerin gelişmesi de mümkün olmaktadır.

SANAYİNİN KURULMASI İÇİN GEREKLİ KOŞULLAR

Hammadde
Sanayide üretim yapılabilmesi için hammaddenin olması gerekmektedir. Ülkemizde hammadde kaynakları ile sanayi kuruluşları arasında son derece sıkı bir ilişki mevcuttur.
Örneğin, unlu gıda sanayi İç Anadolu’da, dokuma sanayi Adana, İzmir, Denizli çevresinde, zeytin yağı sanayi Ege kıyılarında, boya, plastik ve lastik fabrikaları rafineri kenarlarında yaygınlık göstermektedir.

Sermaye
Sanayi tesisleri büyük sermayelerle kurulmaktadır. Bu nedenle, sermayenin, yani paranın biriktiği veya fazla olduğu bölgelerde sanayinin kuruluşu daha kolay olmaktadır.
Sermaye birikimi fazla olduğundan Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde sanayi yatırımları daha fazladır. Türkiye’de sanayinin gelişmesinde en büyük etken sermayedir. Sermayemiz yeterli olmadığından, ülkemizde yabancı sermayenin girmesi için kolaylıklar sağlanmaktadır.

Enerji
Fabrikaların çalışması için enerji gerekmektedir. Bunun için, taşkömürü, petrol, linyit gibi kaynaklardan yararlanılır. Ülkemizde petrol, taşkömürü, doğal gaz gibi enerji kaynaklarının çoğu dışarıdan temin edildiğinden önemli bir döviz çıktısına neden olmakta, bu durum sanayileşme hızını azaltmaktadır.

İş Gücü ve Teknik Eleman
Sanayi tesislerinin çalışması ve üretimin artması yönünden iç gücüne ihtiyaç vardır.
Ülkemizde iş gücü ihtiyacı rahatlıkla karşılanabilmekte, hatta dış ülkelere bile gönderilmektedir. Fakat, ülkemizde bazı sanayi kollarında teknik eleman henüz tam olarak yeterli değildir.

Ulaşım
Sanayinin ihtiyacı olan hammadde ve mamul maddenin taşınması faaliyetlerine ulaşım denir. Hammaddenin fabrikalara taşınması ve üretildikten sonra pazarlara taşınması yaygın ulaşım ağıyla mümkündür. Ülkemizde, sanayi tesisleri, genelde önemli ulaşım yolları kenarlarında ve limanlara yakın yerlere kurulmuştur. İstanbul, İzmir, Mersin, Adana gibi merkezlerin çok gelişmesi ulaşımla çok yakından ilişkilidir.

Pazar
Üretilen her türlü sanayi ürününün satılması gereklidir. Bu bakımdan sanayi tesislerinin kurulmasında diğer etkenlerin yanında nüfusun kalabalık olduğu, tüketimin fazla olduğu sahalar tercih edilmektedir. Örneğin, batı bölgelerinde nüfus fazla olduğundan ürünlerin pazarlanması kolay olurken doğu bölgelerinde nüfus az olduğundan ürünlerin pazarlanması zor olur. Bu durum sanayi tesislerinin buralarda kurulmasını zorlaştırmaktadır.

Yüzey Şekilleri
Sanayi tesisleri, genelde düz sahalarda daha kolay kurulabilmektedir. Dağlık ve engebeli yerlerde sanayinin kurulması zordur.
Sanayi kuruluşları ekonominin temelini oluşturur. Topraktan veya toprak altından elde ettiğimiz hammaddeler sanayi yolu ile tüketime elverişli hale gelmektedir. Tükettiğimiz ürünlerin hammaddeleri sanayilerde işlendikten sonra elimize geçmektedir. Bu yüzden sanayi ülke ekonomisi açısından yeri ayrıdır. Gelişmiş ülkelere baktığımızda hep sanayinin ön plana çıktığını görüyoruz. Sanayiniz ne kadar büyükse ülkenizin ekonomisi de o kadar büyük ve o kadar güçlü demektir. Sanayilerin kurulması aslında bir bakıma ülkede işsizlik sorununu da çözmektedir. Köylerden kente göç eden insanlar genellikle sanayi bölgelerini tercih etmektedir. Sanayinin sadece işsizliğe çare olduğunu söyleyemeyiz. Sanayi, ülkenin kalkınmasına, büyümesine, işsizliği azaltması gibi iş olanaklarının oluşmasına neden olur. Mesela sanayi kurulduktan sonra bu ürünlerin taşınması için nakliyat gerekir nakliyat da ayrı bir iş olanağı saplamaktadır. Ülkemizde sanayi kısa sürede gelişmiş ve çeşitlenmiştir. Türkiye’de sanayinin gelişmesi son 30 40 yıl içinde hız kazanmıştır. Sanayi Türkiye’de özellikle Marmara bölgesinde ön planda bulunmaktadır. Merkez olarak ise İstanbul kabul edilmektedir. Eski yıllara baktığımızda 1960 yılında ülkemizin sanayisinin 3’te 1’i ile 1.sırayı İstanbul 2. Sırayı ise Bursa almıştır. Sanayide öne çıkan bu bölgeler ekonomiye büyük yarar sağlamaktadır. Sanayinin bir ülke için öneminin anlaşılmasının gerektiği ve bundan sonraki dönemlerde sanayi sektörüne daha fazla önem vererek gelişmesini sağlamaya çalışılması gerekmektedir.




                                              YAZAR: RAHMİ GÖNLÜGÜR



TÜRKİYE’DE SİGORTA UYGULAMALARI


1. Sigorta Türleri

Sigorta, farklı bakış açıları ile çeşitli açılardan sınıflandırılabilmektedir. Bu kapsamda, özel sigorta ve sosyal sigorta en temel ayrımlardandır. Sosyal sigorta, toplumun karşılaştığı birtakım temel risklere karşı güvence sağlanabilmesi amacıyla devlet desteği ile uygulamaya konulan sigorta türüdür.  Diğer taraftan, özel sigorta gerçek ya da tüzel kişilerin sahip olduğu riskleri transfer etmek için ihtiyari ya da zorunlu olarak alınan sigortadır.


Özel sigortaları çeşitli şekilde sınıflandırmak mümkündür. Bu konuda kullanılan bir sınıflandırma, ihtiyacın karşılanması kıstası açısından “Bedel (Meblağ) Sigortası” ve “Tazminat Sigortası” şeklinde yapılmaktadır.


Tazminat sigortalarında amaç, uğranılan gerçek ekonomik kaybın karşılanmasıdır. Poliçede yazılı sigorta bedeli, sigortacının sorumluluğunu sınırlar. Tazminat prensibinin doğal bir sonucu olarak,  tazminat sigortası gerçek değerin üzerinde yaptırılamaz, yaptırılırsa aşan kısım geçerli olmaz.  Yangın, hırsızlık, sorumluluk, tarım sigortaları vb. bu gruba girer.

Bedel sigortalarında, poliçede yazılı sigorta bedeli tazminata esas teşkil eder. Örneğin, bedel sigortalarından olan hayat sigortalarında, insan hayatının değeri para ile ifade edilmekle beraber sınırlandırılamamaktadır. Bu nedenle, fertler istediği sigorta bedeli üzerinden sigorta yaptırabilir ve tazminata bu bedel esas teşkil eder. 


Sigorta türlerini rizikonun niteliği açısından deniz sigortaları, kara sigortaları olarak; primin tespiti ve ödenmesi açısından sabit primli sigorta ve değişir primli sigorta olarak; rizikonun yönelik olduğu şey açısından malvarlığı sigortaları, şahıs sigortaları olarak sınıflandırmak mümkündür.

Diğer yandan sigorta konusu işlevsel bir bölümlendirme yapıldığında;

Poliçe sahibinin malı ile ilgili sigortalar,

Poliçe sahibinin sorumluluğu ile ilgili sigortalar,

Poliçe sahibinin şahsı ile ilgili sigortalar,

Poliçe sahibinin hakları ve mali menfaati ile ilgili sigortalar,

şeklinde gruplandırılabilir.

Sigortanın sınıflandırılmasında yaygın olarak kullanılan bir diğer ayrım ise, aşağıdaki üçlü sınıflandırmadır:


− Mal sigortaları (örneğin yangın, hırsızlık, deprem vb)

− Can sigortaları(örneğin hayat, ferdi kaza)

−Sorumluluk sigortaları (örneğin üçüncü kişiler mali sorumluluk, mesleki sorumluluk)

1. Mal Sigortaları

Mal varlığı değerlerinin oluşturduğu sigortalardır. Bir kişi veya kuruluşun mal varlığını tehdit eden rizikoların sonuçlarına karşı yapılır. Bu sigortanın amacı, sigorta ettirenin uğradığı zararı tazmin etmektir. Bu nedenle, mal sigortalarına tazminat sigortaları da denmektedir. Mal sigortasının konusu, değeri para ile ölçülebilen ve önceden belirlenebilen her türlü mal, hak ve alacaklardır. Mal sigortalarında temel kural, sigortaya konu olan malın değerinin sigorta değerine eşit olmasıdır. Aksine durumda aşkın ve eksik sigorta hükümleri uygulanır. Mal sigortalarında sigortacı tazminatı ödedikten sonra, sigorta ettirenin üçüncü kişilere karşı sahip olduğu dava haklarını elde eder. Başka bir ifade ile sigortacı, sigorta ettirenin halefi olur. Mal sigortalarına örnek olarak yangın, deprem, su baskını, yer kayması, terör, kara nakliyesi, kaza, hırsızlık ve benzeri sigortalar gösterilebilir.

Mal sigortaları; yangın, kaza, nakliyat, mühendislik ve tarım sigortaları gibi muhtelif alt branşlarda gruplandırılabilir. 

Yangın Sigortaları: Taşınır ya da taşınmaz mallarda doğrudan çıkan veya çevreden sirayet eden yangının, yangına sebebiyet vermiş olsun olmasın yıldırımın veya infilakın, doğrudan doğruya vereceği zararları sigorta teminatı altına almaktadır. Yangın ana teminatına ek olarak Deprem, Grev-Lokavt-Kargaşalık-Halk Hareketleri-Kötü Niyetli Hareketler-Terör, Fırtına, Kar Ağırlığı, Sel ve Su Baskını, Yer Kayması Dâhili Su, Kara Taşıtları, Hava Taşıtları, Deniz Taşıtları, Duman ek teminatları poliçelerde güvence altına alınabilmektedir. Ayrıca, DASK tarafından sunulan zorunlu deprem sigortaları da sigorta şirketleri içinde yangın sigortaları içinde incelenmektedir.


Kaza Sigortaları: Ülkemizde sigorta şirketlerinin toplam portföylerinde önemli bir payı olan Kaza Sigortaları, uygulamada Oto ve Oto Dışı Sigortalar olmak üzere iki bölüme ayrılmaktadır. Oto Sigortaları kapsamında Trafik, Yeşil Kart, Kasko ve İhtiyari Mali Sorumluluk Sigortaları yer almaktadır. Oto Dışı Sigortalar kapsamında ise Hırsızlık, Cam Kırılması ve Sorumluluk Sigortaları (İşveren, Üçüncü Şahıs Sorumluluk gibi) yer almaktadır.


Nakliyat Sigortaları: En eski sigortacılık dalı olan Nakliyat Sigortaları, emtia ve kıymet nakliyatı sigortaları, tekne sigortaları ve sorumluluk sigortaları (Taşıyıcı Mali Sorumluluk Sigortaları gibi) olmak üzere üç ana bölüme ayrılmaktadır.


Mühendislik Sigortaları: Sigortacılık sektöründe Makine-Montaj Sigortaları olarak da ifade edilen Mühendislik Sigortaları; İnşaat Bütün Riskler (AllRisks) Sigortası, Montaj Bütün Riskler Sigortası, Makine Kırılması Sigortası ve Elektronik Cihaz Sigortası olmak üzere dört alt branşa ayrılmaktadır.


Tarım Sigortaları: Tarımsal üretimi ve hayvanları beklenmeyen risklere karşı sigorta güvencesi altına alan Tarım Sigortaları; Dolu Sigortaları, Sera Sigortaları ve Hayvan Hayat Sigortaları gibi alt branşlara ayrılmaktadır. Ayrıca, 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu ile oluşturulan Tarım Sigortaları Havuzu tarafından kapsama alınacak bitkiler, bitkisel ürünler ve seralar, tarımsal yapılar, tarım alet ve makineleri  ile çiftlik hayvanları için, Devlet destekli sigorta teminatı sunulmaktadır.

Can Sigortaları

İnsan hayatına yönelik rizikoları teminat altına alan sigortalara can sigortaları denir. Can sigortaları insanları, ölüm, sakatlık, hastalanma, yaşlanma, kaza geçirme gibi tehlikelere karşı teminat altına alır. Can sigortaları ferdi kaza sigortası, sağlık sigortası ve hayat sigortalarından oluşur.

Örneğin can sigortaları kapsamında yer alan hayat sigortaları, sigorta konusu insan hayatı olan, genellikle uzun vadeli sigortalardır. Hayat sigortaları, meblağ sigortalarındandır. Başlangıçta, hayatı sigorta konusu olan kişinin sigorta süresi içerisinde ölmesi halinde, poliçeden yararlanan kişi veya kişilere ya da sigortalının yasal varislerine toplu para ödenmesi amacıyla düzenlenen hayat poliçeleri, zaman içinde kişilerin emeklilik programlarına bir destek niteliğinde ve yatırım amaçlı kullanılır olmuştur. Bu nedenle hayat sigortaları, kendi içinde risk ağırlıklı ve birikimli olarak gruplanabilir. 

Ferdi kaza sigortaları, sigortalının iradesi dışında meydana gelen ani ve harici olaylar neticesinde (kaza) bedensel bir sakatlığa maruz kalmasına veya ölmesi durumlarına karşı teminat sunmaktadır. 

Can sigortaları kapsamındaki bir diğer sigorta olan sağlık sigortaları, sigortalıların sigorta süresi içinde hastalanmaları ve/veya herhangi bir kaza sonucu yaralanmaları halinde tedavileri için gerekli masrafları ve varsa gündelik tazminatlarını karşılar.

3. Sorumluluk Sigortaları

Sigorta ettirenin sorumluluğu dâhilindeki eylem ve fiillerden veya kazalardan dolayı üçüncü şahısların mallarında ve canlarında meydana gelen zararları tazmin eden sigortalardır. 

Sorumluluk sigortaları ile sigortalı sorumluluğunu kabul etmekte, ancak sorumluluğun neticesi olan zararı karşılama veya tazminat ödeme borcundan kurtulmaktadır. Hukuki sorumluluk sigortaları, motorlu taşıt üçüncü şahıs mali sorumluluk sigortası ve tehlikeli maddeler sorumluluk sigortası bu tür sigortalara örnek olarak verilebilir.  



                                                       YAZAR: ESRA  BEKTAŞ




Kredi Başvurusu Reddedilirse Ne Yapmak Gerekir?


Tüketiciler açısından bakıldığında kredi başvurusunun reddedilmesi pek çok soru işaretini beraberinde getirir. Yaptığınız başvuru reddedilirse, başka bir bankadan kredi alabilir misiniz? Daha da önemlisi, başvurunuzun reddedilmemesi için nasıl hareket etmeniz gerekir? Onaylanmayan kredilere ilişkin tüketicilerin en çok merak ettiği soruları, Betül Sungurlu’nun yanıtlarını ve çözüm önerilerini makalemizde kaleme aldık.
            Kredi ya da kredi kartı başvurusu onaylanmayan kişilerin bunun nedenini ve neler yapılabileceğini merak ettiğini belirten “Enuygun.com” baş analisti Betül Sungurlu, “Bazen eksik ya da yanlış bilgi nedeniyle onaylanabilecek bir kredi olumsuz sonuçlanabiliyor. Bazen de süreç tam anlaşılamadığından reddedilmek şaşkınlık ya da kızgınlık yaratıyor.  Oysa bankaların kredi onay sürecinde nasıl düşündüklerini bilmek ve anlamak, bankadan kredi alabilmenin ilk aşamasını oluşturuyor” dedi.
            Bankaların kredi politikalarında farklılıklar bulunduğuna da dikkat çeken Sungurlu, tüketicilerin dikkat etmesi gereken noktaları ise şu şekilde sıraladı;

 1. Duygusallığı Bırakıp Gerçekçi Olmanız Gerekir
İlk olarak bankaların kâr amaçlı birer ticari kurum olduğunu, kurumun sürekliliği için de basiretli bir tacir gibi davranmak zorunda olduğunu kabul etmekle başlamak ve konuyu duygusallıktan uzaklaştırmak gerekir. Banka ile başvuru sahibi arasındaki kredi ilişkisi ticari bir ilişkidir ve bu ilişki öncesinde her iki taraf da riskini ve kazancını hesaplar. Başvuru sahibinin dilediği bankayı seçme hakkı olduğu gibi bankaların da geri ödemelerde sorun yaşamayacağı bireylere kredi vermeyi tercih etme hakkı olduğunu unutmamak gerekir. Bu yaklaşımı benimsemek, kredi almak isteyenler için sonuca yönelik davranışlar geliştirmek için önemli bir adımdır. Kızmak, söylenmek sadece içinizi rahatlatır, sorunu çözmez!

 2.Kredi Veremeyince Banka da Sizin Kadar Üzülür
Bankalar kredi ürünlerini duyurmak için pazarlama ve reklam aktivitelerine onca para harcadığına göre, kredi verme istekleri açıkça ortadadır. Bankalar özellikle kredi reklamları için bir çok mecrayı yoğun şekilde kullanmaktadırlar. Sadece bunları düşündüğümüzde bile, onaylayamadıkları krediler için kendilerine göre geçerli nedenleri olduğu sonucuna varılabilir. Öyleyse kredinizin neden onaylanmadığını öğrenmekle işe başlayabilirsiniz. Bu bilgi sizin durumunuzda düzeltilebilir bir bilgi ise bankanın fikrini değiştirmesine neden olabilir. İnanın, kredi veremediği için banka da en az sizin kadar üzülür.

 3. Gelir Düzeyiniz Yeterli Bulunmadı mı?
Banka almak istediğiniz kredi için yeterli geliriniz olmadığı sonucuna varmışsa, varsa ek gelirlerinizi (kira geliri, eşinizin ya da diğer aile bireylerinin gelirlerini) beyan edebilirsiniz. Genellikle belgelenebilir gelirler esas alınsa da belgeleyemediklerinizden de bahsetmeniz faydalı olur. Esas olan gelir gider durumunuz olduğundan kira, elektrik gibi sorumluluğunuzda olmayan giderleriniz hakkında da bilgi verin. Eğer siz bu krediyi düzenli ödeyebileceğinizi düşünüyorsanız bankayı ikna etmenin yolu bulunabilir. Ancak siz de bu konuda şüpheli iseniz kredi işini bir kez daha düşünmenizde fayda var. Bir başka yol da gelirinize uygun taksit tutarını belirlemek olabilir. Daha uzun vadeli bir kredi ile taksit tutarlarını azaltmayı düşünebilir, bankaya da bunu önerebilirsiniz.

 4. Geçmişiniz Yakanıza mı Yapıştı?
Gelir gider durumunuz krediye elverişli bulunmuş ancak geçmiş dönem olumsuz kredi siciliniz kredinize engel olmuş olabilir. “Karşılıksız çek”, “icra takibi”, “ödenmemiş senet” hatta daha masum olan “kredilerin gecikmelerle kapatılması”, “kredi kartlarında sadece minimum tutarın ödenmesi” gibi durumlar bankanın size kredi verme konusunda tereddüt etmesine neden olabilir. Bu durumda eğer kayıtlarınız da bir yanlışlık olduğunu düşünüyorsanız buna itiraz edebilir, gerekli yerlerden yanlışlığın düzeltildiği belgeler alabilirsiniz. Size ait olumsuz kayıtlar KKB, Kredi Kayıt Bürosu’nda ise başvurunuzun reddedildiği bankaya müracaat edebilirsiniz. Zira KKB doğrudan başvuru ya da itiraz kabul etmiyor. Eğer size ait olumsuz kayıtlar Merkez Bankası’nda görünüyorsa bu kez de Merkez Bankası’na şahsi olarak bir dilekçe ile müracaat etmeniz gerekir. Kayıtlarınızda yanlışlık yoksa kredi alabilmek için bankalara kefil, ipotek, araç rehini gibi ek teminatlar sunabilir, krediyi bir kez de bu şekliyle değerlendirmelerini isteyebilirsiniz.

 5. Bir Bankadan Eliniz Boş Çıktıysanız Diğerini Deneyebilirsiniz
Bir bankadan kredinizin reddedilmesi bütün bankaların kredi başvurunuzla ilgili aynı yönde karar vereceği anlamına gelmez. Her bankanın kredi onay politikaları farklıdır. Bir bankanın riskli grupta gördüğü bir müşteri diğer bir banka için kredi vermeye uygun bulunabilir. Bankalar kredi başvurularında, başvuru sahibinin bilgilerini bilgisayar sistemine girerek otomatik bir ön değerleme yaparlar. Bu işlem ile her başvuru sahibine bir kredi skoru verilir. Belirli bir skorun üzerinde kalanlar bankacıların değerlendirmesine sunulur, altında kalanlar ise otomatik olarak reddedilir. Bu skorlama sistemi her banka için standart değildir ve bankadan bankaya farklılık gösterebilir. Ön onay sürecini bir bankada geçemediyseniz bir başka bankada şansınızı deneyebilirsiniz.

 6. Borç Transferi Emek İster!
Birden fazla bankaya hem kart hem de kredi kart borcunuz var. Tüm borçlarınızı birleştirerek tek bir bankaya borçlanmak ve hatta aylık ödemelerinizi biraz düşürüp rahatlamak niyetindesiniz. Eğer kredi siciliniz ile ilgili bir sorun yok ve ödeme kabiliyetiniz yerinde ise bankalar bu konuya daha olumlu yaklaşıyor. Bu tarz kredilerde sorun genellikle başvuru esnasında bunun yeterince açık ifade edilememesinden kaynaklanıyor. Yani biz kendi içimizde buna niyetleniyor ama bankaya iletmiyoruz. Bankanın değerlendirmesi de ‘Başka bankalara borcu var, benim kredimi nasıl ödeyecek?’ şeklinde olabiliyor ve kredi reddediliyor. Eğer borç transferi niyetinde iseniz bunu detaylı görüşmeniz gerekir. Hatta başvuru yaptığınız bankayı kredinin ardından diğer banka borçlarınızı kapama konusunda yetkilendirebilirsiniz. Böylece banka verdiği kredi ile diğer borçların kapanacağından emin olacak ve değerlendirmesini buna göre yapacaktır.

 7. İflasın Eşiğindeyken Kredi İstemeyin
‘Uçan kuşa borcum var bankam kurtar beni!’ diyorsanız doğrusu işiniz zor… Bu konudaki ilk önerimiz işler bu hale gelmeden çözüm üretmeye çalışmanız olacaktır. ‘Artık her şey için çok geç’ diyorsanız, bu durumda yapılabilecek en doğru şey ise yeni bir bankaya başvurmak yerine borcunuzun en fazla olduğu bankadan başlayarak konuyu görüşmeniz olacaktır. Zira bir başka banka ödenemediğini göre göre bu riski üzerine almak istemeyecek, ancak mevcut bankanız krediyi hiç ödeyememe ihtimalinizi de değerlendirerek bir çözüm yolu olup olmadığını sorgulayacaktır.




                                                   YAZAR: ALPAY ERDOĞAN