5 Mayıs 2014 Pazartesi

DİKKAT.........................!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!



5 Mayıs 2014 itibari ile internet yazılarını  ''  www.ismailkara.net  '' adresindeki internet

sitesine yazılacaktır. ''  www.ismailkara.net  '' sitesindeki   Ana kategoriler kısmından kendi

bölümünüzü bulup ordaki son  tarihli yazıların alt kısmına yorumlarınızı isminizle

ekliceksiniz.                          ''  www.ismailkara.net  ''


















31 Mart 2014 Pazartesi

BANKA-2--N.Ö--KREDİ--4.HAFTA

BANKA-2--İ.Ö--KREDİ--4.HAFTA

BANKA-2--PARA BANKA--4.HAFTA

BANKA-2--N.Ö--FİN ve HUK KARŞ.--4.HAFTA

Örnek bir Olay anlatılıp sorular yazılıp cevap verilecek..

BANKA-2--N.Ö--FİN ve HUK KARŞ.--3.HAFTA

Örnek bir Olay anlatılıp sorular yazılıp cevap verilecek..

BANKA-2--İ.Ö--FİN ve HUK KAR.--4. HAFTA

Örnek bir Olay anlatılıp sorular yazılıp cevap verilecek..

BANKA-2--İ.Ö--FİN ve HUK KARŞ.--3.HAFTA

Örnek bir Olay anlatılıp sorular yazılıp cevap verilecek..

BANKA-1--İ.Ö--SİGORTACILIK--4.HAFTA

BANKA-1--İ.Ö--BANKACILIK--4.HAFTA

BÜRO-1--ÇEVRE KORUMA--4.HAFTA

24 Şubat 2014 Pazartesi

Hayat Teselli Bulmaktır …

Hayat Teselli Bulmaktır …

Güzellik UNUT(UL)MAZ


                                                GİRİŞ
KİTAPTAN ALINTI
“İman” demişti Tagore, “ öyle bir kuştur ki ışığı hisseder ve şafak ağarmamışken bile ötmeye devam eder.”Güzelliğin bize açtığı anlarda bu dünyalı olmadığımızı, buraya bir yerlerden geldiğimizi ve bir gün asil yurdumuza döneceğimizi fark ederiz.

KİTAPTAN ALINTI
“Yirmili yaşlarının başında bir gezgindim.İspanya’nın bir kıyı kasabasında bir ses, beni kilisede o sırada sürmekte olan ayine çağırdı.Esmer bir İspanyol kızı kilisede Beatles’ın ünlü şarkısı “Let it be “ yi İspanyolca söylüyordu.Öyle içli ve öyle samimi dönüyordu ki dili, başımı sıralara gömüp ağladım.O anı ve o şarkıyı hiç unutmadım.”

KİTAPTAN ALINTI
Güzellik unutulmaz iki ezgi ve iki yapı, ruhuma izler bırakmış karşılaşma anı...
Güzellik unutulmaz.

DİPNOT
Aşağıda yazdığım özetimi yapabiliyorsanız yukarıdaki alıntıda da bahsedilen
 The Beatles ‘ ın Let it be  şarkısını fon yaparak okuyunuz.

ÖZETİM
  Sanat insanı sıradan olanın ötesine taşır.Çağımızda sanat parıltı ve ışığı yakalamak için elimizde kalan son vasıtalardan birisidir.Kutsalın olmadığı dünyada güzellikte anlamını kaybediyor.Yeni doğmuş bir kuş , toprağı kökleriyle sarmış ağaç , bizi etkileyen bir şiir , bizi ağlatan bir ezgi veya içimizi neşe ve coşkuyla dolduran bir yüz bütün bunlar bizim fark ettiğimiz kadar onlara gösterdiğimiz kadar güzeldir.
  Çünkü bütün bu güzellikler kendi başlarına güzelliklerinin hesabını veremez.Güzel şeylerle karşılaştığımızda dünyayla farklı bir ilişki içinde bulunduğumuzu hissederiz.Artık eskiden olduğumuz kişiden farklı bir kişi olmuşuzdur.Sanki tüm bu güzellikler serpiştirilmiş fakat o ana kadar onları hiç fark etmemişiz ama o andan itibaren tüm bunlar kendilerini görmeye çağırmıştır.
  Sanatsal yaratıcılık türlü oyunlardan ibarettir.Her sanatsal yaratı bir mesele taşır kendi özünde.Ya dikleniriz ona ya da teslim oluruz.Sanat , örtülerin kaldırıldığı gizli olan şeylerin aşikar olduğu uzun bir yolculuktur adeta.Sanatı böyle yapan aslında hakikattır , gizlenmiş olanın ortaya çıkmasıdır.Bu yüzden güzel bir şiirle karşılaştığımızda, onun içimzde saklı duran bir duyguyu ifşa ettiğini fark ederiz.
  Eğer şiir okuyabilseydik ya da yazabilseydik, biz de onu söyleyecektik.Eski  zamanlarda yaşamız olan EFLATUN şöyle demiştir “hayata yaklaşırken ruh Lethe’nin unutkanlık sularından içer.Biz unutmak için doğarız fakat bazılarımız mesela şairler, onlar ötelerin hatırasını taşımaya devam eder.”
  Ve şöyle der EFLATUN “ Güzellik ,an-amnesinin ilk anıdır.Unutkanlıktan uyanıştır.Nereden geldiğimizi ve neden burada bulunduğumuzu yeniden bilişimizin ilk biçimidir güzellik.”
  Eğer inanmak güzelliği görmemizi sağlıyorsa anlamlı. Eğer yüzümüzü ışığa dönmüyorsak o canım , çiçekler kokmaz bize.
 



                                                                                         Hüseyin ÇELİK

DOĞUŞTAN KÖR



Galata köprüsünde bir bahar günü kör bir adam dilencilik yapıyormuş. Dizlerinin dibine bir tabela koymuş. Tabelanın üzerinde “ DOĞUŞTAN KÖR “ yazılıymış.
    Herkes dilencinin önünden geçip gidiyormuş. Bir reklamcı bunu görmüş. Tabelayı almış, arkasına bir şeyler yazmış, olduğu yere tekrar bırakmış.
    Ne olduysa olmuş… Gelip geçen ve bu tabeladaki yeni yazıyı okuyan herkes başlamış dilencinin önündeki şapkaya para atmaya…
   Bir cümle yetmiş onca kişiyi etkilemeye ve dilencinin şapkasının kısa sürede ağzına kadar parayla dolup taşmasına…
   Ne mi yazıyormuş?
“ GÜZEL BİR BAHAR GÜNÜ… AMA BEN BAHARI GÖREMİYORUM! “
  Hikâye de anlatıldığı gibi insanları ilgi ve dikkatini çekmek etkili konuşmaktan geçmektedir. Hikâyede gözleri olmayan bu adamın kullandığı klişeleşmiş cümlelerle kendini anlatmaya çalışmak istenen hedefe ulaşmayı sağlamaz. Bu nedenle mesajı vermek istediğin kişi seni anlamaya çalışmaz ve bunun için çaba göstermez. Ne söylenirse söylensin, sunuşta karşı tarafı etkileyecek şey doğallıktır. Yukarıdaki paragrafta reklamcının tabeladaki yaptığı değişiklik insanların algısına yansımış onların iç dürtülerine dokunmuştur. Farkında olmadıkları şeyi ince bir mesaj vererek iletmiş, bu şekilde etkili olmasını sağlamıştır. Diğer taraftan insanların sempatisini kazanmak önemlidir çünkü onlar seni kendine yakın bulduğu kadar dinlemeyi sürdürür ya da bırakır. Konuşma sesin söze dönüşmesinden oluşsa da, insan kelimelerle değil resimlerle düşünür. Bir bakıma giyilen elbiselerin içini dolduran resimler, hayaller, duygular gibi…
  Yerinde kullanılacak bir söz önemli bir soruna çözüm olabileceği gibi, tam tersi yerinde ve zamanında kullanılmayan uygunsuz bir cümle kişiyi zor durumlarda bırakabilir. Öyleyse yerinde ve zamanında söylenecek sözlerimizin etkili oluşu, aynı zamanda bizim gücümüzdür. İnsanın sözü onun gücüdür.


                                                                                           

                                                                                                          Esra BAĞDAŞ

KUSURSUZLUĞU KÜÇÜK ŞEYLER OLUŞTURUR AMA KUSURSUZLUK KÜÇÜK BİR ŞEY DEĞİLDİR….


En ufak yapılan istem dışı ya da isteyerek yapılan her şey. Kusurlarımız bazen bizi biz yapan var olma sebeplerimiz. Kimi zaman minik tebessümlerimize neden olsa da aslında ufaktan kalp kıran can acıtan kusurlarımız.Var olma sebebimiz hayata inatla tutunma nedenimiz.Yaptığımız her şey doğrular ,yanlışlar , artılar ,eksiler ,kusurlar hepsi de aslında ufacık bir kıvılcımdan oluşur.Kimi zaman etrafımızda ki insanlardan tepki toplasak da bizi biz yapan şeyler.
Kusurlar her zaman göz ardı edilmese de aslında bazen yapılan doğrulardır. Minik ufacık bir şeyden oluşur. Bazen iyi ki de oluşur. Ya kusursuzluk…Ufak bir şey mi…Peki ya kusursuz insan var mıdır ?   Tabi ki de asla. Her insan kusur yapmaya müsaittir. İsteyerek ya da istemeyerek. Yaptığımız her kusur benliğimizin bir parçasıdır. Var olma nedenlerimiz …
Kusursuzluk…Yok olmadı olmayacak da.Benimsediğimiz mimik,jest,konuşma tarzı,toplumda yer edinme çabası aslında bunlarda zamanla kusurlarımız arasında var olan nedenler.Başkalarına ters düşseler de bizim için doğrudur.İşte bunlarda bizim kusurlarımız.Ama hiç kimse kusursuz değildir.Kusurlar bazen ümitlerimiz bazen de hayat kavgamız.
Kusurlar küçük şeylerden oluşur. Kusursuzluk küçük bir şey değildir. Kusurlarımız bizim hayata ve çevremizdeki insanlara karşı verdiğimiz birer teminattır aslında. Kusursuzluk hayatta var olmadığımızı gösterir.İnsanlar kusurlarıyla birlikte hoştur bazen , bazen de can acıtan kahreden şeylerdir.Kusurlu olmak bazen kusursuz olmaktan iyidir.
Var olma nedenlerimiz; kusurlarımız bizi biz yapan bizden bir parça koparan ama her defasında ders aldıran bazen de bıkmadan usanmadan aynı kusurlar üzerine oynamak. Kusursuzluk yok olmaktır sesini duyuramamak yavaş yavaş boğulmaktır.
Kusurlarımız bazen yoldan döndüren bazen yıpratan bazen yoran ama her şeye rağmen inatla bizimle var olan bizi biz yapan belki de bize bizden yakın olan kusurlarımız. Bizim nedenlerimiz….


                                                              AYŞE BİNBOĞA

MUTLULUK İÇİN DUYGU EĞİTİMİ

                               

Ne zaman bir dâhiyle konuşsam, mutluluğun artık mümkün olamayacağına emin oluyorum. Ne zaman bahçıvanımla konuşsam, bu kez de tam zıttının doğru olduğuna ikna oluyorum.” Bertrand Russel

Toplumumuzda hemen hemen hepimizin bir şekilde kullandığı yaşadığı çok önemli bir kavram olan mutluluk kavramı nedir? diye düşündüm ve bu konuda  sözlüklere baktım aşağıdaki gibi sözlük tanımlamaları ile karşılaştım.

Mutluluk, yaptığımız iş sonunda hissettiğimiz duygudur ve adeta bizim ödülümüzdür.
Mutluluk, bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumudur.

Yaşarken farkında olarak, hayatın içinde insanın kendi olabilmesiyle,  hiçbir karşılık beklemeden dünyayı, insanları çıkarsızca sevebilmedir. Değer vermesini bilebilmek, kimi zaman bir bebeğin yüzünde, yaşama ışıl ışıl gözlerle bakabilme, insanın yüzünde gülümsemeyi sağlayabilmedir.


Başarmanın coşkusunda, insanın sevdiği mesleği seçebilmesindedir. Öğrencilik döneminde ise sınavlar bittikten sonraki rahatlama, affetmenin büyüklüğünde, yeni bir gündeki doğan güneştedir. Bir şarkının sözünde, bir resmin mavisinde, şiirin dizesinde, fotoğraftaki karededir. Yolda yürürken yaşlı bir insana yardım etme, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirerek, harcanan emek sonrası gülümseme ve göz kırpmadır.



ADI: ÖZLEM

SOYADI: SAĞLIK

GÖLGELERİN GÜCÜ ADINA


    Kemal  Sayar’ın da söz ettiği gibi, herkes sevilmek ve beğenilmek ister. Herkes özel olmak toplum içinde gözde olmak ister. Bunun için bütün güçleri onun yani kişinin kendi elinde tutması gerekir. Bu beğenilmek zaman gelir öyle hal alır ki toplumda, artık insanlar birbirlerini çekemez hal alırlar. Ama ne olursa olsun bir kişi özgüvenine güvendiği zaman onun hayatta başaramayacağı şey yoktur. Ne kadar çok çevremiz tarafından da beğenildiğimizi öğrenirsek öz güvenimiz de sürekli artar ve böylece kendimize olan güvenimizde son düzeye çıkmış olur. Çünkü her insanın ayakta durabilmesi için güce ihtiyacı vardır. Bence güç, kontrol ve otoriteye sahip olmaktır. Başka kişileri ve olayları etkileyebilme halidir. Günümüzde güç ilişkilerine etkisi olmamış insan bulmak çok zor. Rütbeleri önemsemeyen, sahip oldukları güçle başları dönmeyen insanlar günümüzde oldukça azdır. İnsanlar boyunlarına statülerden yapılma mücevherler takıyorlar; egonun yansımaları oluyorlar. Eskinin erdemli insanları vardı. Ama kapitalist düzen ilmi iyice metalaştırdı. Dünyanın hızına kapılmayanların oturup konuşabilecekleri, halleşebilecekleri durum artık söz konusu değil bence. Dünya hali giderek o kadar yobazlaşıyor ki, insanlar artık kendilerini dev aynasında görüyor. Ve durum böyle olunca kimse muhabbet edemez hale geliyor. ebep sadece bu değil yalnız işte bunu bu şekilde lanse etmek doğru değil bana göre. Kız zaten doğası gereği beğenilmeyi, iltifat almayı sever. Ben asıl kendine bakmayan , alelade bi şekilde dolaşan bayan arkadaşları anlamıyorum. önce aynaya baktığında kendisini güzel görmeli ve sevmeli insan. Ha makyajsız halini ( temizlik ve bakımdan söz etmiyorum bile) beğeniyorsa sözüm yok tabiki. Ama önce kendisi için yapar. Aynaya baktığımda kendimde kusur bulmak istemem açıkcası dışarı çıkmaktan rahatsızlık duyarım ben, bu şekilde herkes bana bakıyormuş gibi hissederim oldukça rahatsız eder bu beni. Sonra tabiki yakın çevresince hoş sözlerle karşılanmak ister bu kadına özgü güzel bi özellik neden niye diye sormak bana kalırsa şu yaşlı teyzelerin genç kızlara bakıp aralarında şu neden böyle giyinmiş şöyle yapmış acaba bişeymi var? Demesi kadar komik geliyor. Elbette karşı cins tarafındanda beğenilmek ister ama bunu sadece onlar için yapmazlar en azından ben böyle düşünüyorum. Herkes seni sevecek diye bir şart yok. Fakat bu tiplere gelince, bunlar bilinçli olarak veya bilinçsizce başkalarının hayatında küçük de olsa bir fark yapmışlardır. Ne gibi, ya insanları espirileriyle güldürmüşler, ya konuşmalarıyla kendilerini dinleyenlerde sıcak bir etki bırakmışlar, ya bazı sıcak ve sevecen tavırlarıyla kendilerini izleyenleri olumlu ve doğal bir şekilde etkilemişlerdir. Burada önemli olan onların hareketlerinin insanları etkilemek için yapmacık değil, sadece doğal olmasıdır. Bu tiplerde rekabet, kibir genelde görülmez ve çoğunda yerine göre tatlı bir gülümseme vardır. herkes gibi bir takım sorunları olmakla beraber kendileriyle barışıktırlar ve karşıdakine saygı duyduklarını hissettirirler. ama bu da doğaldır. yapmacık değil. bunlar genelde içselleştirilmiş davranışlardır. Herkes böyle olacak diye bir şart yok.
Sana tavsiyem, her şeyden önce kendini olduğun gibi kabul et eğrinle doğrunla iyi ya da kötü yanınla bu benim ve kendimle bir meselem yok de. bunu düşün ve kendi özelliklerinden şikayet etme


                                                           SEZEN KARAGÜLLE

BAŞARMAK


Başarmak için önce kendimize bir hedef koymak lazım. Bir hedef olmazsa başarmak diye bir şey olmaz. Önce hedefini koyucaksın sonra başarma yolunda ki ilk adımını atıcaksın. İnsanlar neden istedikleri bir şeyi başaramazlar çünkü sadece isterler bu insanlarda hedef yokluğu, irade zayıflığı, kısa vadeli düşünmek ya da uzağı görememek, alınganlık ve pasif direnç duygusu içerisinde yaşamak, motivasyon yetersizliği, negatif kurum kültürü, başarısızlık korkusu, standart ve kriter algısının olmaması, öğrenilmiş çaresizlik duygusu, hedefin gerektirdiği asgari yeterliliklere sahip olmamak, zaman kullanma bilincinin olmaması, objektif bir performans değerlendirme sisteminin olmaması, yanlış yorumlanmış kadercilik anlayışı, açık değil imalı iletişim kültürüne sahip olmak, sert gerçeklerle yüzleşme cesaretine sahip olmadığı için bu tür verileri görmezden gelmek vb. işte başarmak için önce bunları gerçekleştirmek gerek , üstlerindeki başaramama korkularını atmaları gerek. Başarmak için ümitsizliğe kapılmamak lazım eğer ki bir şeyi başarmak istiyorsan o hedefin peşinden yılmadan yıkılmadan koşucaksın. İnsanlar çok kez ümitsizliğe kapılır ama her ümitsizliğe kapıldıklarında da akıllarında hep bir hayalleri vardır. Hayaller olmasa hedef olmaz hedef olmasa başarmak olmaz. İnsanlar bulundukları konumlara hemen gelmiyorlar işte o büyük insanlar kendilerine bir hedef belirliyorlar ve ben bunu yapıcam diyorlar ve önlerine ne kadar olumsuz, kötü, onları pes ettircek bir çok neden gelse bile birçok kez düşseler bile hep kendi çabalarıyla düştükleri yerlerden kendi tırnaklarıyla kalkıyorlar. Bazı insanlar başaramamaktan korktuğu ve kendine güveni olmadığı için hayallerinden vazgeçtiği oluyor. William Shakespeare’in de dediği gibi ‘insanların çoğu kaybetmekten korktuğu için,sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için. Ve yaşamaktan korkuyor, kendisi için değil, başkalarına göre yaşadığı için.’ İnsanlar isterse başaramayakları hiçbir şey yoktur. Zorluklar karşısında boyun eğmek doğru değildir. Önlerine çıkan fırsatları iyi değerlendirmelidirler. Yapamam, başaramam,korkuyorum gibi kelimeleri hayatlarından çıkarmaları gerek. Çünkü insanlar bazı zorluklar karşısında dibe vursalar bile ordan nasıl kalkılacağını yine kendileri öğreniyorlar ve bu kötü günlerin bir gün geçeceğini bilmeleri gerekiyor. Zorlukları gördükten sonra pes etmemeliyiz daha da hırslanmalıyız. Yaşadığımız kötü olaylardan bir ders çıkartıp hayata daha da pozitif  bakmalıyız, çünkü her bir zorluk bize umutların kapısını açar ve biz her düştüğümüzde hedefimize daha çok yaklaşırız, bazı insanlar her düştüğünde olmuyo işte yapamıyorum, başaramayacağım demeye başlar ve işte bu kelimeler o insanı hayata yenik düşürür. Biz yenik düşmemek için mücadele etmeliyiz yaşadığımız her şey aslında bizim daha çok kuvvetlenmemizi daha iyi düşünmemizi sağlar çünkü artık hayat bize bir şeyler öğretmiştir ve daha bilinçliyizdir. Nasıl ki her zaman gece olmayıp gündüzü de yaşadığımız gibi hayatta da yaşadığımız şeyler kalıcı değildir eğer ki çabalarsak düştümüz yerden ne kadar dizlerimiz kanasa da kalkmalıyız ve bu zorlukların bir gün geçeceğini bilmeyiz. Kitapta çok etkilendiğim bir hikaye vardı çok iyi basketbol oynayan bir çocuk bir kaza geçiriyor ve arabadan tek o kurtuluyor yalnız ayağını kaybediyor ve hiçbir zaman isyan etmiyor öfkelenmiyor. Protezi takılmadan önce tek bacağıyla top sektirmeye ve basket atmaya çalışıyor ve çok kez yere düşüyordu, protezi takıldıktan sonrada çalışmalarına devam etti yine birçok kez yere düştü ama tekrar kalktı devam etti yılmadan hala basket atmaya çalışıyordu his pes etmiyordu. Antrenmanlar da sağlam arkadaşlarından daha hırslıydı ve tekrar takıma seçildi ve lise maçında başlarda hiç basket atamadı ama ben bunu yapıcam dedi ve 11 basket attı ve maç sonunda annesine ‘anne ben neden bunun başıma geldiğini biliyorum’ dedi. Annesi şaşkınlıkla ‘neden?’ diye sordu ve çocuk şu cevabı verdi: ‘Allah benim bunun üstesinden geleceğimi biliyordu. Bunu bildiği için hayatımı kurtardı.’ dedi. Bu hikaye de olduğu gibi hiçbir zaman pes etmemek gerekiyor ve başımıza ne gelirse gelsin her şeyin bir sebebi olduğuna inanmamız ve bunlar için mücadele etmemiz gerekiyor.


                                                                  MİNE ALTINTAŞ

ÖĞRENME NEDİR?

                                                    
  Bir deneyimin sonucunda davranışlarda meydana gelen sürdürülebilir ve kalıcı değişiklilerdir. Bize öğretilenler unutulduktan sonra, aklımızda kalan kısım öğrenilenlerdir.
  Öğrenme, insan yeteneklerinde büyüme sürecinin bir sonucu olmayan, sürekli bir değişmedir. Öğrenme, bir ürün ortaya koyan süreçtir. İnsanlar hayatlarının başlangıcından itibaren sürekli olarak bir şeyler öğrenirler. Pek çok şeyi bilinçsizce öğreniriz.
  
  Öğrendiklerimizin % 80-85’ini okuyarak elde ederiz.
  Ve öğrendiklerimizin % 80’ini 24 saat içinde unuturuz.



ÖĞRENDİKLERİMİZİN;

%1’ini tatma yoluyla
%1.5’unu dokunarak
%3.5’unu koklayarak
%11’ini işiterek
%83’ünü görerek öğreniriz.


                                               ÖĞRENME AŞAMALARI
1)      Bilinçsiz yetersizlik-farkında olma: Ne bilmediğimizi bilmediğimiz durumdur. Bilgisizlikten dolayı rahatsızlık duyulmaz.
2)      Bilinçli yetersizlik-bilip yapmama: Bilmediğimizin farkına vardığımız seviyedir. Bu aşamada kişi stres ve hayal kırıklığı yaşar.
3)      Bilinçsiz yeterlilik-bilip yapma: Alışkanlıkla, sürekli denemeyle öğrenen kişi bu aşamaya ulaşır. En önemi tehlikesi, alışkanlıkların etkisiyle en iyi yol benim yolum denilmesi ya da kişinin sıkılmasıdır.
4)      Bilinçli yeterlilik-mükemmel yapma: Kişisel gerçekliğe varan kişi artık iş konusunda kendisini zorlayan ne varsa onun üzerine gidebilir. Bu seviyeye varan kişi yaşamın her anından tat ve anlam bulacaktır.


                                  ÖĞRENME BARİYERLERİ
  Küçükken dünya bizim için tamamen farklıdır. Yaşamınızın ilk yıllarında öğrenme isteğiniz çok fazladır. Her şeyimizle öğrenmeye hazırızdır. Kısacası, herkes hızlı öğrenme potansiyeliyle başlar yaşama. Bunun farkına varmak hızlı öğrenme konusunda önemli bir basamaktır.
  Öğrenme engelleri şunlardır:
İNANÇLAR: İnsanlar sahip oldukları inançlar ile kendi hareket alanlarını belirlerler. Bu, neleri yapıp neleri yapmayacağımızı ortaya koyar.
ÇEVRE: Öğrenme verimliliği üzerinde çevrenin büyük bir etkisi vardır.
KORKU VE ENDİŞE: Öğrenme ortamında başarısızlığa yol açabilecek durumlar oluşmasına neden olur. Örneğin; Hata yapma korkusu ya da endişesi…
DUYUNUN HEPSİNDEN YARARLANABİLME YETERSİZLİĞİ: En yüksek düzeyde öğrenme ancak 5 duyunun hepsinden yararlanmak ve onları geliştirmekle gerçekleşir.
KONSANTRASYON VEYA ODAKLANMA YETERSİZLİĞİ: Eğer kişi öğrenmesi gereken bilgilere ilgi göstermiyorsa, konunun dışında başka bir şeyi öğrenir.
GERGİNLİK: Öğrenme açısından uygun olmayan bir durumdur. Beklentilerin fazla olması gerilimi arttırır ve öğrenmeyi engeller.
ESNEK OLMAMA: Öğrenme kalıpları yerleşik haldedir. Çünkü öğrenme stilleri genellikle  4-5 yaşlarında oluşur.
SEZGİ HATASI: Bilginin anlaşılmadığı yönünde yanlış bir duyguya kapılırız. Başka bir deyişle, kişi kafasının karıştığı veya heyecanlandığı için öğrenmediği düşüncesine kapılır. Böylece kendisini sınırlamış olur.
YARGILAMA: Öğrenme ortamında içerik veya ortamdaki insanlarla ilgili uygun olmayan ve yanlış beklentilere yol açabilen bir zehirdir.
MANTIK: Öğrenmede, geçmişteki bilgi ve deneyimlerle bağlantı kurmak, bunlar doğrultusunda mantıklı bir anlam çıkarmak gerekir.
DÜŞÜK MOTİVASYON: Kişi niçin öğrenmesi gerektiğini ortaya koyamadığı zaman oluşan bir durumdur.
PASİF TUTUM: Öğrenme aktif bir süreçtir. Arkaya yaslanarak bilgilerin “su gibi akmasını” beklemek saflık olur.
ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ: Kişinin özgüven eksikliği öğrenme ortamında yetersiz kalmasına veya öğrenmemesine sebep olur.
ERKEN KAPANIŞ: Öğrenmenin en büyük düşmanı “Ben bunu zaten biliyorum” kişinin “Zaten biliyorum” demesi hiçbir şey öğrenmemesine sebep olur.
PSİKOLOJİK DURUM: Kişinin duygusal durumuyla ilgilidir.



                                                                         AZİZE SARGIN

KAYBOLMUŞ GÜZELLİĞİN PEŞİNDE


Hz.  İsa  Efendimiz  havarileriyle  gezerken  yolda  çok  kötü  kokan  bir  köpek  leşine  rastlamış bu leş ne kadar kötü  kokuyor  diye  bağırmış  havarinin  biri. Hz.  İsa  hemen  cevap  vermiş. Dişlerinin  beyazlığı  ne  kadar  güzel.

Güzelliği  hayatımızdan  çıkaralı  çok  oluyor. Herşeyin  hep  kötü  yanlarını  görüyoruz.Hiç birşeye  iyi  tarafından bakmıyoruz.Biz   hep  böyle  yapınca  kalplerimiz  katılışıyor  ve  günü  geliyor  düşünemez  oluyoruz.Güzellik  hayatımızdan  çıkmış  kötülük  ve  her şeyin   çirkin  olan  tarafları  girmiş  hayatımıza  güzelliğin  izini  sürmek  varken  çirkinliğe  mağlup  oluyoruz  her defasında.Hz.  İsa  Efendimizin  ise  kalbinin  güzelliği  davranışlarında  ve  sözlerinde  yansıtmıştır.Bunu  da  kitabımızda  geçen  bir  hikayede   Kemal   Sayar  anlatmıştır.

Türk  milleti  kaybolmuş  güzelliğin  peşinde  akıp  gitmektedir. Hep  çirkin  kötü  şeyleri  düşünerek  güzellikten  mahrum  kalmıştır.Halbuki  çirkin  yönleri  görmek  insana  hiçbirşey   kazandırmaz  aksine  tüm  güzelliklerden  mahrum  bırakır  bazı  şeylerden  hep  eksik  kalırız.Geniş  düşünmeyiz  hayata  at  gözlükleriyle  bakarız  yani  hep  dar  görüşlü  oluruz.Buda  bizim   hayatımızda   daha   ileriye   gitmemizi   engeller  arkadaş   çevremiz   meslek  hayatımız   ve   hatta   ailemiz   bile   olsa.Meslek  hayatımızı   engeller   çünkü   diyelim  ki   severek   yaptığımız   bir   mesleğimiz   var   bankacılık   gibi   ama   gelin   bunun   tüm   olumsuz   yönlerine   bakalım   saatleri   bizi   çok   engelliyor .Kendimize   vakit   ayıramıyoruz   eğlenemiyoruz   arkadaşlarınızla   güzel   vakitler   geçiremiyoruz   gibi      kötü   yanlarını   sıralayabiliriz.Ama   hiç   düşünmüyoruz   ki   biz  bu   mesleği yapabilmek için ne  zorluklar  atlattık  nelerin  üstesinden  geldik  ve  en  önemlisi  sevdiğimiz  bir  mesleği  yapıyoruz.Bunları  düşünmek  yerine  hep  olumsuz  yönlerini  çirkinliklerini  görüyoruz.

Güzellik  ve  onun  tecrübesi  bizi  kendimizden  alır. Güzel  şeylerle  karşılaştığımızda  sanki  dünya  ile  farklı  bir  ilişki  içinde  bulunduğumuzu  hissederiz. Güzelliğin bize kendisini açtığı anlarda bu dünyalı  olmadığımızı  buraya  bir  yerlerden  geldiğimizi ve  bir gün  asıl  yurdumuza  döneceğimizi fark  ederiz. Artık  biraz  önce  olduğumuzdan  daha  farklı  bir  insan  olmuşuzdur.Sanki  güzel  şeyler  dünyanın  orasına  burasına  serpiştirilmiştir  ve  biz de  onları  kendi  çabamızla   davranışlarımızla  ve  düşüncelerimizle  bulmaya  çalışıyoruz.

Güzellik  hepimizin yitik  hazinesi. Uykulardan  uyanmak  ve  kim  olduğumuzu  hatırlatmak  güzellik  için  onu  her  daim  aramanız  gerek .İnanmak  güzelliği  görmeyi  mümkün  kılıyorsa  anlamlı.Güzelliği   görmeyi   mümkün  kılmıyorsa  yüzünü  güzelliklere , doğru şeylere, ışığa dönmüyorsan
 “  A CANIM ÇİÇEKLER BİLE GÜZEL KOKMAZ SANA”…
   


                                                                         FADİME UYAR

MÜMİN SEKMAN _LİMİT SİZSİNİZ_

                                        
Kitabın kapağı kadar içeriğini de başarılı bulduğumu söylemeliyim. Genelde kişisel  gelişim kitaplarının insanı bir anlık havaya soktuğuna inanırım ama bu kitap gerçekten kafamdaki tabuları yıkacak kadar kuvvetliydi. Bunca seçim ve bolluk içinde kendimizi nasıl kilitlediğimizi , öğrenilmiş çaresizliklerimizi bir şekilde gösteriyor. Hayat ne kadar zor olursa olsun kolaylıkları yani limitleri nasıl aşanlar olduğunu anlatarak bizimde bu limitleri aşacağımızı gösteriyor. Sınırı çizen kuralları koyan biziz , herkesin kendi hayatı var ve bunu nasıl yaşamamız gerektiğine karar veren de biziz. Herkes kendi için birşeyler yapmak ister ; bazısı renklerle tedavi olmak ister , bazısı meditasyon yapar , bazısı tıbbi tedavi yolu dener , bazısı bitkilerle tedavi ister. Sonuçta herkes kendine uygun bir yol arar ve bulur. Bu kitapta pozitif düşüncelere sevk edecek davranışlara öncülük etmeyi , sonuçları alana dek sabırla denemeleri gerektiğini anlatmaktadır. Gündelik hayat içerisinde akıp giderken neleri ıskaladığımızı bize gösterirken içimizde derinlerde bir yerde kalmış istekleri , hedefleri ve duyguları gün yüzüne çıkarıyor. Adeta bir toz bezi gibi üstü tozlanmış bu duyguları parlatarak tekrar önümüze koyuyor. Aslında hayat biz onu nasıl görmek istersek öyle gözükür bize ve yine herşey bizim elimizde. Hayatımızın ipleri bizde limit biziz sınırımızı sadece biz belirleyebiliriz. LİMİT SİZSENİZ LİMİT SİZSİNİZZZZZZZ …!



YAZAN : BELMA DEMİROK 

8 Ocak 2014 Çarşamba

HELAL GIDA BELGESİ

                                 Koşer Sertifikası (Kosher Certificate)

     Ürünlerin Musevi kurallarına göre hazırlandığını göstermekte olup, kalite, sağlığa uygunluk ve güveni simgelemektedir. İsrail'e ihraç edilecek gıda ürünlerinde Musevi dinine uygunluğu belgeleyen "Koşer Sertifikaları" aranmaktadır. KOSHER'in açılımı "uygun ve tam" demektir.

     Bu sertifika Musevi dini mensuplarının yoğun olarak yaşadıkları ülkelere ihracatta da önemli bir unsur olarak görülmektedir. Ürünlerin yöneldiği İsrail pazarlarındaki dindarlık durumuna göre kurallar katılaşabilmektedir. Dünyada toplam Yahudi nüfusu 14 Milyon civarında olup, bu nüfusun yaklaşık % 40'ı İsrail'de yaşamaktadır. İsrail'de gıda maddelerinin Koşer olması yasal olarak zorunlu değildir. Ürünlerin Koşer olması tercih sebebi olabilirken, Koşer belgelendirmesinin getirdiği maliyet, ürünlerin fiyatının yükselmesine neden olmaktadır. Koşer konusunda en hassas ürünler, et ve süt ürünleridir. İsrail'e gıda ürünleri ihraç eden firmalarımızın Koşer sertifikası ile ilgili olarak karşılaştıkları en önemli sorunun, Koşer olarak yapılan üretimin getirdiği maliyet artışları olduğu görülmektedir.

     Bazı ürünler için ülkemizdeki Hahambaşılıkça verilen sertifika yeterli olmakla birlikte, dinen kritik konumda olan (özellikle et-süt ve mamulleri) ürünlere İsrail'deki din otoritelerinin yerinde çalışma yaparak caizlik kazandırması gerekebilmektedir. Gıda ürünlerinin dışında, Koşer Sertifikası şartının, yaygın olmamakla birlikte, bazı temizlik-hijyen ürünlerinde, tekstil ürünlerinde ve elektrikli ev aletlerinde de arandığı durumlara rastlanmaktadır.

     Dünya genelinde bir milyondan fazla koşer ürün tüketicisi, koşer kurallarına uygun bir yaşam düzenine uygun olarak yaşamakta, koşer ürünleri tüketmektedir. Koşer ürünlerde, tüm girdilerin ve yardımcı maddelerin koşer şartlarına uygun olması gerekir. Kullanılan üretim hattının da koşere uygun olması gözetilir. İşlem gören ürünlerin üretim takibi yapılabilmelidir. Koşer ürün tüketicilerinin bu ürünleri kolaylıkla bulabilmeleri önemli olduğundan, etiketlerde koşer logolarının yer alması avantaj sağlayacaktır.

     Bilindiği üzere dünyada pek çok kuruluş helal sertifikası vermektedir. Türkiye’de standartları kesin bir yapıda bulunmamasına rağmen helal sertifika vermeye gönüllü birçok kuruluş var. Genelde ISO belgelendirmesi yapan kuruluşların helal sertifika vermeyi istemesi gayet normal ama standardı ve denetimi mümkün olmayan bir yapıya helal sertifika vermek tamamen para kazanmaya yönelmiş ve İslami geçerliliği olmayan bir durumdur. Günümüzde standardı bile kesinleşmemiş veya yetersiz standartlarla belge veren Tayland, Yeni Zelanda gibi ülkeler bile sertifika vermektedir.  Türkiye’de TSE’ nin yürütmüş olduğu çalışmaların yaklaşık 3 yıldır bir sonuca varamaması da şirketlerin aldığı veya almak istediği helal belgelerinin geçerli düzeyde olmadığı izlenimini vermektedir. Helal standardı dört konu başlığını içerisinde bulundurmak zorundadır. Bu şartlar yerinde değilse helal standardından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bu şartlar; İslami şartlar, yasal şartlar(sağlık), dokümantasyon ve denetim şartlarıdır.

     İslami şartlar içinde iki temel nokta vardır bunlardan birincisi Müslüman olmayan şirket sahipleri ve çalışanlarının bulunduğu işletmelere helal sertifikası verilip verilmeyeceği ve ikinci olarak helal olan ve haram olan ürünlerin ne olduğunun belirlenmesidir. Bu konu mezhepten mezhebe ve ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Salyangoz, kurbağa, sakatat vb. ürünler günümüzde sürekli tartışılmaktadır. Bu ürünlerin daha sonra bahsedeceğim konsey tarafından belirlenmesi ve onaylanması gerekir. Birinci noktada En temel sorular ise bu belge sadece Müslümanlar tarafından mı alınacak? Sorusudur. Burada ince detaylar bulunmaktadır. Örneğin Yahudi bir işadamı et ticareti yapıyorsa ve kesimi bir Müslüman’a yaptırıyorsa helal belgesi alabilecek midir?  Müslüman olmayan ve meyve üreten bir çiftçi bu belgeyi almak isterse ne olacaktır? İşçi olarak bir Müslüman çalıştırırsa bu belgeyi almaya hak kazanabilecek mi? Bu nevi soruları çeşitlendirmek mümkündür.

     Bu soruları bu kadar tekrarlamamın sebebi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 2. Maddesidir. Bakanlar Kurulu Kararı 27 Mayıs 1949 tarih ve 7217 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Bu maddede “Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.” Şeklindedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir gayrimüslim bu maddede görülebileceği gibi helal belgesini her durumda alabilmelidir. İslami açıdan bakıldığında ise uygun olmayan bir durumda TSE veya herhangi kuruluş helal sertifikası veremez. Bu durumu çözmenin en kolay yolu TSE nin bu standarttan uzak durması ve bağımsız bir örgüt oluşumuna önderlik etmesidir. Bu bağımsız örgüt farklı ülkeleri de kapsamalı ve içinden bir konsey oluşturulmalıdır. Bu konseyin İslami yeterliliği olmayan hiçbir kuruluşlara helal belgesi vermemesi sorun olmayacaktır ve bu konsey helal ürünleri ve haram ürünleri belirleyerek genel bir liste yayınlamalı ve gıdaların tüketim aşamasına kadar geçen sürecin standardını yayınlaması gerekmektedir. Bu aşamalar içinde sıcaklık, soğukluk, saklama, kesim, satış, fiyatlandırma vb. standartları dünya standartlarından da yararlanarak belirlemelidir. TSE de bu yükün altında ezilmeyecektir.

     Helal sertifikası alacak kuruluş, ikinci olarak yasal şartlara uymalıdır. yasal şartlar, sağlık ( hijyen) kurallarını da içine alan geniş bir konudur ve içinde Gıda Kanunu, Yem Kanunu ve Veteriner Hizmetleri Kanunu vb. kanunları barındırır. İslami şartlar içinde sağlıksız ürünün kimseye satılmaması ve üretilmemesi gerekmektedir. Helal belgesi almak isteyen kuruluşlar varlıklarını sürdürdükleri ülkenin yasalarını bilmeli ve uygulamalıdır. Kuruluşlar yasal şartları karşılayamıyorlarsa helal belgesi alamamalıdır zira gıda yasaları çok geniş bir literatürdür ve özünde İslami şartların gıdada oluşmasında temel yer tutarlar. En basit uygulama örneği damla sulamadır. Devlet desteğiyle yürütülebilecek damla sulama çalışmasında daha az su kullanılacaktır daha doğru ifadeyle su israf edilmeyecektir ve ürün kalitesinin yanı sıra ürün verimliliği artırılacaktır. Helal standardı devletlerin yasalarıyla bütünleşmelidir.  Yasal şartlar içinde bir önemli konuda alt yapının uygunluk derecesidir. Alt yapının uygunluğunun şartları ve denetimi devlet kurumları tarafından yapılmaktadır. Bu kurumlar tarafından yetersiz koşullarda üretim yapan kuruluşlar, insanlara zarar verebilecek ortamlarda üretim yaptıkları için İslami açıdan zaten uygunsuzdur. Hatta karşılıksız çek, senet veren, ticari ahlakı zayıf kuruluşlarda helal sertifikası alamazlar. Çalışanlarına adaletsiz ücret veren,  sigortasını yapmayan, sağlıksız ortamlarda çalıştırmayanlar helal sertifika alamazlar zira adaletsizliğin hiçbir çeşidi İslami uymaz.
   
     Üçüncü gereklilik dokümantasyondur.  Dokümantasyon yönetiminde kalibrasyon gereklilikleri, eğitimler, süreçler, müşteri memnuniyeti, ara mamullerin yeterliliği, iç denetim, ürün geçerliliği, depolama,  kritik kontrol noktaları, düzeltici ve önleyici faaliyetler ve İslami kalite politikalarını hazırlamalı ve tüm çalışanlarına duyurmalıdır. Kuruluşlar İslami kalite politikalarını çalışanlarında katılacağı bir ortamda yazmalı ve duyurmalıdırlar. Dokümantasyonda en önemli noktalardan biri de temizliktir. Kuruluşlar temizlik planlaması yapmalı ve uygulamalıdır. Bu uygulamaları dokümante etmelidir.  Kuruluşlar üretim için tedarik ettikleri ürünleri İslami yeterliliği olmayan kişilerden ya da kuruluşlardan alamazlar. Bu alımları da helal standardı içinde dokümante etmeli ve yeterliliğini kanıtlamalıdır. Burada kuruluşlar helal sertifikası olan üreticilerden ürün alırlarsa hem ekonomik katkı sağlanır hem de helal sertifikasıyla birlikte ürün kalitesi artar. Ürün kalitesinin artması için sağlam bir denetimin gerekli olduğu unutulmamalıdır.

     Son gereklilik denetimdir. Denetim sistemi hem helal belgesi almadan önce hem de belge alındıktan sonra uygulanmalıdır. Belge öncesi denetimler iki aşamadan oluşmalıdır. Birinci aşama ön denetim aşamasıdır, ön denetim yapıldıktan sonra kuruluşlara eksikliklerini düzeltme imkânı verilmelidir. Eksikliği olmayan kuruluşlar bu denetimde belge alabilmelidir. Eksikliklerinden ikinci denetime mazur kalan kuruluşlar bu denetimde de eksikse sadece denetim masrafları alınmalı ve kuruluşa ödediği belge parası iade edilmelidir. Alamadığı belgenin parasını tahsil etmek İslami açıdan uygun olmayacaktır. Bu tip kuruluşlar en az altı ay başvuru yapamamalı ve eksiklikleri üzerinde çalışmalıdır. Denetim süreçleri ve belge süreleri önceden belirlenmelidir. Belgeler ISO belgeleri gibi 3 yıl olmamalıdır. Belge süresi 1 yıl olmalıdır. Her yıl denetimden sonra yeni belge almalıdır. Her seneye bir sayı kodu konulabilir örneğin belge no. 2344 olsun yanına seneyi gösteren 1 rakamı konulur bu rakam denetimin aşılması durumunda her yıl artırılabilir. Bu artırım kuruluşun helal standardını kaç yıldır uyguladığının da göstergesi olacaktır ilgiyi ve uygulama sadakatini artıracaktır. Yıllar geçtikçe kurumsal bir reklam haline de gelebilecektir.

     Bu tavsiyenin sonrasında özellikle üzerinde durulması gereken bir konuda devlet ihaleleri ve kurumlarının ürün alımlarında bu belgeyi isteyip istemeyeceğidir. Devlet bu tür konularda taraf olmamalı ve kurumları bu konuda bağımsız karar alabilir duruma getirmelidir. Bu konunun iki tarafı vardır. Bir tarafta Müslüman vatandaşlara İslami yeterliliği olan ürün sunmak diğer tarafta gelecek yıllarda oluşturulabilecek Hıristiyan standardı veya değiştirilecek Koşer standardında, Hıristiyan veya Musevi olmayanların ürünleri alınmaz diye bir ibarenin yer alması durumudur.


                                                                  YAZAR: KADİR YAZICI



DIŞ TİCARETTE ÖDEME ŞEKİLLERİ


Dış ticarette ödeme yöntemleri; Peşin ödeme ,açık hesap yöntemi, konsinyasyon,mal mukabili ödeme , vesaik mukabili ödeme ve akreditifdir.

Peşin ödeme: İthalatçının malı henüz teslim almadan mal bedelini ödemesidir.Genellikle birbirini tanıyan alıcı ve satıcılar arasında gerçekleşir.Peşin ödeme ithalatçı arasında en uygun ödeme yöntemidir.Satıcıda risk yoktur.Risk alıcı üzerindedir.İhracatçı açısından peşin ödeme ,ihraç mallarını üretmek ,hazırlamak ve sevk etmek için bir ön finansman sağlamaktır.Alıcı açısından peşin ödeme avantajı ise iskontolarının yüksekliğidir.

Açık Hesap Ödeme: Açık hesap yöntemine cari hesapta denmektedir.Bu ödeme yöntemi peşin ödeme yönteminin tam tersidir.Burada ihracatçı malını , bedelini almaksızın peşinden gönderir.Mal bedeli nezaman ödeneceği belirsizdir.İhracatçı açısından bu yöntem en ideal yöntemdir.Satıcının riski sınırsızdır ve alıcının riski yoktur.

Konsinyasyon ve Müşterek Hesap: İleri bir tarihte satılmak üzere dış alıcılara komisyonculara ya da dış ülkedeki şube ve temsilciliklere emaneten mal gönderilmesidir. Satılmak üzere gönderilen malları teslim alan kişi banka aracılığıyla döviz cinsinden ihracata yollarlar.Burada risk ihracatçıya aittir.

Mal Mukabili Ödeme: İhracatçı  herhangi bir ödeme yapılmadan veya bir poliçe tanzim etmeden malları ithalatçıya gönderir. Mal bedeli ileriki tarihte malları satıldıktan sonra ödenir. Risk ihracatçı üzerindedir.

Vesaik Mukabili Ödeme: Ticari işlemlerde tahsile verilecek iki tür vesika vardır. Birincisi kıymetli evraklar , ikincisi ticari evraklardır.Kıymetli evrak : Poliçe ,senet ,çek ,ödeme makbuzu vb evraklardır.Ticari evrak : Fatura ,malların sevk belgeleri vb evraktır.İhracatçı malları göndererek ithalatçı  üzerine bir poliçe çekerek sevk ettiği mallara ait belgeleri buna ekler.Bu vesikalı poliçeyi kendi bankasının aracığı ile ithalatçının bankasına gönderir.

Akreditif: İthalatçının talebine dayanarak bir banka tarafından ihracatçıya verilen ,belirli şartların yerine getirilmesi koşuluyla sattığı mal ve hizmetlerin bedelini ödeyeceğini garanti eden bir taahhüttür. Bu şartlar genelde malların sevk edildiğini gösteren vesaikin ibrazıdır. Akreditif ithalatçının bankası tarafından açılır. Akreditif koşulları küşat mektubu adı verilen bir belge ile ihracatçının bankasına bildirilir.
Akreditif İşleyişi: Taraflar arası alım satım sözleşmesi yapılır. İthalatçı tarafından bankasına ihracatçı adına açması için talimat verilir. Amir banka tarafından muhabir bankaya iletilir. Muhabir banka ihracatçıyı bilgilendirir. İhracatçı ,ithalatçıya malları gönderir.İhracatçı vesaiki bankasına iletir.Mal bedelini tahsis eder.Muhabir banka belgeleri amir bankaya iletir ve ödemeyi tahsis eder. Amir banka akreditif bedeli ödediğinde belgeleri ithalatçıya teslim eder.



                                                                              YAZAR: ELİF ÇELİK



6 Ocak 2014 Pazartesi

GÜMRÜK BEYANNAMESİ


Türkiye’den yurt dışına çıkacak olan ihraç konusu malların yetkili gümrük idaresine beyanname ile bildirilmesi zorunluluğu vardır.

İhracatta gümrük mevzuatı uyarınca doldurularak ilgili ihracatçı birliği tarafından onaylanmasından sonra gümrük idaresine sunulan bir belgedir.

Gümrük Birliği'ne girildikten sonra mevzuatın ve belgelerin uyumlaştırılması çerçevesinde "Tek Tip Gümrük Beyannamesi" kullanımı getirilmiştir.
Gümrük beyannameleri; gümrük idaresine tescil için sunulduktan sonra beyan edilen malların türü, niteliği ve fiyatı gibi hususlarda değişiklik yapılamaz. İhracatçı veya ihracatçının kanuni mümessil veya vekilleri tarafından düzenlenir. Üzerinde hiçbir şekilde kazıntı veya silinti yapılamaz. Gümrük idaresi tarafından kontrolü yapıldıktan sonra kayıt sıra numarası ve kayıt tarihi yazıldıktan sonra tamamlanır.

Gümrük beyanı; yazılı, sözlü, bilgisayar veri işleme yoluyla veya eşya sahibinin bu eşyayı bir gümrük rejimine tabi tutma isteğini ifade ettiği herhangi bir tasarruf yoluyla yapılabilir.

Gümrük Beyannamesi formları, ya sekiz nüshalı bir takım ya da dört nüshalı iki takım şeklinde sekiz nüshadan oluşur:

1 no.lu nüsha : İhracat ve/veya transit işlemlerinin yapıldığı hareket idaresinde saklanır.

2 no.lu nüsha : İstatistik amacıyla kullanılan nüshadır.

3 no.lu nüsha : . Bu nüsha, aracı banka ve diğer kamu kuruluşları tarafından izlenen işlemlerde kanıtlayıcı nüsha olarak kullanılır. 

4 no.lu nüsha : Transit rejiminde varış idaresinde kalacak nüshadır.

5 no.lu nüsha : Transit rejiminde varış idaresince hareket idaresine geri gönderilecek teyit nüshasıdır.

6 no.lu nüsha : İthalatın tamamlanmasından ve beyannamenin kapatılmasından sonra beyannameye eklenen belgelerin asılları ile birlikte bu nüshanın aslı Gümrükler Kontrol Genel Müdürlüğü'ne gönderilir. Bu nüshanın onaylı örneği, aslı yerine geçmek üzere beyanname ekinde bulunması gereken belgelerin örnek veya fotokopileri ile birlikte gümrük idaresinde kalır.
Bu nüsha, antrepo rejiminde kullanıldığında, Gümrükler Kontrol Genel Müdürlüğü'ne gönderilmez.

7 no.lu nüsha : İstatistik amacıyla kullanılan nüshadır. 

8 no.lu nüsha :  Bu nüsha, aracı banka ve diğer kamu kuruluşları tarafından izlenen işlemlerde kanıtlayıcı nüsha olarak kullanılır.



                                                                 YAZAR: MERVE KILINÇ





İnternet Kullanımının E- Ticarete Etkisi ve Network Marketing


Gelişen bilişim çağında internet kullanımının artması beraberinde birçok yenilik getirmiştir. Bu yenilikler; İnternet kullanımının artmasıyla birlikte “internetten ticaret” kavramı ortaya çıktı. Böylelikle bazı şirketlemerak uyandıran ticaret yöntemini fırsat olarak görmesiyle şimdiki halini aldı.

Bu alandaki yatırımların artmasıyla devamlı gelişen ve değişen modern bir sistem olduğunu görüyoruz.

- İstikrar sağlandı!
- Satış gerçekleşti!
- Ve gelir elde edildi!

Bu sonuçla birlikte Network Marketing (ağ pazarlama) kendini göstermeye başladı.

Peki, Network Marketing Nedir?

Network Marketing, şirketlerin ürün ve hizmetlerini aktif müşteriler desteği ile tüketicilere ulaştırdığı dağıtım yöntemidir.

Günümüzde tüketiciler ürün almak için mağazaya gitmek yerine“internetten ticaret” ile istediği ürünü sipariş edebilirler. Bu konuda Network Marketing hem şirketler için hem de bizler için bulunmaz bir fırsat…

     Ürün satışı ile ilgili;
- Bu pazarlama sisteminde ürün tanıtımı çok önemlidir. Tüketiciye, satacağınız ürünü cezbedecek derecede anlatmanız gerekir.
- Şüphesiz sizin diksiyonunuz, jest ve mimikleriniz, anlatış biçiminiz ürünü satma konusunda belirleyici olacaktır.
- Dakik ve kararlı olmanız karşınızdakinde bir ciddiyet uyandıracaktır.
- Aktif müşteriler ile ilgili;
- Network işiyle uğraşan bir kişi, kendisini geliştirmeli ve değişime açık olmalıdır. Aksi takdirde bu pazarlama yönteminde kaybolması çok zor olmayacaktır.
- Bu sistem, aktif müşterilerle var olan bir platformdur.
- Herkes aynı işi yapıyor olmasına rağmen kimileri kazanıyor kimileri ise kaybediyor!

Network Marketing ağında tutunabilmek demek bazı fedakarlıkları göz önüne almak demektir. Bir Network’e zamanından, alışkanlıklarından veya tabiri yerindeyse boş muhabbetlerinden feragat edemiyorsa bu işte barınması mümkün değildir.

Sizin işe karşı motive edici unsurlarla uğraşmanız ve iş arkadaşlarınızla devamlı görüşme halinde olmanız gerekir. Bu işin zerresinden anlamayan arkadaşlarınızla veya çevrenizdekilerle konuşmanız size hiçbir şey kazandırmaz. Konuştuğunuz takdirde sizin işle ilgili görüşleriniz erozyona uğrar. Bu yüzden bu işte birlikteliğin (buna aile ortamı da diyebilirsiniz.) olması bu işe dört elle sarılmanıza sağlar.




                                                                          YAZAR: ABDULLAH HIZLAN



INCOTERMS 2010


   Bilindiği üzere dış ticaret alanınada yaygın olarak kulanılan terimlerde birlik sağlamak amacıyla milletler arası ticaret odası tarafından 1936 günümüze peryodik peryodik olarak yayınlanan ticari ticari terimlerin yorumu için uluslar arası kurallarda ıncoterms 1 ocak 2011 tarihinden itiberen yürürlükte olacak şekilde değişiklikler yapılacaktır.

   Satın sözleşmelerinde malların teslimi, hasrın geçişi,masraflarla paylaşımı ve belgelerle ilişkin yükümlükler koyarak  kurallar içinde ıncotrms uluslar arası ticaret önemli yer tutmaktadır. Incotermste alan mal kavramı emtia yani konu mal olarak anlaşma olup ithalat ve ihracata konu satım sözleşmesinden dair işlemlerden ürünün satıcısından cıkarak ithalatçısına varma sürecine kadar olan süreçteki teslim işleriyle gümrük giriş çıkış işlemlerile ilgilenmektedir.burada önemli olan masrafların ve risklerin ihracatçı ve ithalatcı arasında paylaşması ve aidiyetlerin belirlemesidir.

   Globaleşen ticaret hayatı ve teknolojik  alanındaki güncel gelişmeler karşısında ICC tarafından ıncoterms de günceleme yapılması gerekli hale getirmiştir. Genel olarak yapılan değişiklikle ıncoterms sınıflandırılması değişmiş 13 kuraldan kulanımı az olan DAF DEF DEQ DDU kuralar iptal ederek yerine iki adet kuralar belierlenmiş ve bunlarla birlikte ve toplam olarak onbir adet kuralar belirtilmiştir.önemli bir değişiklite ıncoterms ulusal satımıda kapsayabilecek şekilde düzenlenmesidir.

   Yeni sınıflandırmaya göre;
·         Tüm taşıma tipi için uygulanacak kurallar EXV, FCA,CPT ,CIP,DAT , DAP DDP
·         Sadece deniz ve iç su kulanılan taşımalar ise FAS,FOP,CIF,CFR dir.
 DAT ( terminalde teslim ) DAP (belirlenen yerde teslim ) olmak üzere belirlenen iki yeni kural uyarınca teslim sözleşmede belirlenen varma yerin de gerçekleşir. Teslim DAT kurallarında mallar taşıma aracında boşaltılarak alıcının tasarufuna bırakılması ile gerçkleşirken DAP kurallar ise mallar boşaltmaya hazır şekilde alıcının tasarufuna bırakmakla gerçekleşmektedir. Her iki kuraldada satıcı gömrük çekme masrafları hariç olmak üzere bütün masrafları ve belirlenen varma yerine taşımadan doğan hasar risklerini üstlenmektedir.

   Deniz ticaretinde kulanılan FOB. CFR, CIF tipi taşımalarda kulanılan “gemi küpeştesi” kavramı terk edilerek malların “gemide” teslim ilkesini benimsenmiş olup uygulamada küpeşte kavramı konusunda yaşama belirlenme zorunlulukları ve karışıklıkları giderilmye çalışılmıştır.

    Amerikan hukukundan başlayarak bir cok devlete yasalaşarak uygulanan elektronik haberleşme ve elektornik imza kanunlarında yapılan güncel değişiklikleri ile türk hukukndada da bulunan elektronin kayıtların basılı evrak ile ve elektronik imzanın ıslak imza ile aynı etkiye sahip olması konularında ıncoterms te aynı prensip benimsemiştir.

    Alıcı ve satıcı için gözetim zincirine dair bilgi sağlama yükümlülüğüne olduğu gibi güvenlikle ilgili gümrük işlemlerini yerine getirebilmesi açısından gerekli belgeleri  alınmasında yardımda buluna veya söz konusu belgelrin bizat alınması yükümlükleri öngörüldü.

    Ayrıca taşıma sürecinde eleçleme masraflarının birinden cok ödenmesinin önlemek için bu masrafların aidiyetini açıkça düzenlemesini öngörmektedir. Yine transit işlemlerini gören mallarda zincirleme satışın ön görüldüğü hallerde gönderme kavramından ayrı olarak tedarik kavramına ve buna bağlı olarak gönderilmiş malların tedarik edilmesini  ile ilgili yükümlükleri düzenlemiştir.

     Incotrmsın satış sözleşmesinin tamamına işikin kuralları içermemesi nedeniyle tarafların teslim dışındaki diğer hükümleri belirlemesi ve özelikle sözleşmeye ve özelikle sözleşmeye uygulanacak hukukun belirtmesi gerekmektedir.

     Kuralların emredici niteliği bulunması nedeniyle 2000 yılarında belirlenen ıncotrms bertaraf olmamıştır.taraflar karşılıklı olarak 2000 yılla bağlı bir kurallar teslim olarak kulanmak istemeleri durumuna açıkça belirlemeri taktirde yalnızca ıncoterms yapılan göndermeler yeni versiyon olarak ıncoterms 2010 kurallarına yapılmış sayılacağı dikkat edilmesi gerekn bir drumdur.              



                                                      YAZAR: MEHMET BAŞBUĞA





EŞYANIN GÜMRÜK KIYMETİ

                                           
GÜMRÜKLERDE KIYMET TESPİTİ VE UYGULANAN YÖNTEMLER

Gümrüklerde kıymet tespiti GATT anlaşmasının 7.maddesinin uygulanmasına ilişkin anlaşma çerçevesinde yapılmaktadır. Türkiye söz konusu anlaşmayı 1988 yılında kabul etmiş olup anlaşma hükümleri 12.02.1994ten itibaren uygulanmaya başlanmıştır.

İTHAL EŞYANIN GÜMRÜK KIYMETİ NEDİR?

İthal eşyası üzerinden advalorem sisteme göre gümrük vergisinin hesaplanmasına esas teşkil edecek eşya kıymetini ifade etmektedir. Gümrük kıymeti aşağıda yer alan yöntemlerin sırasıyla uygulanması sonucunda tespit edilir:

1-)satış bedeli yöntemi
2-)aynı eşyanın satış bedeli yöntemi
3-)benzer eşyanın satış bedeli yöntemi
4-)indirgeme yöntemi
5-)hesaplanmış kıymet yöntemi
6-)son yöntem

SATIŞ BEDELİ YÖNTEMİ; ithal eşyanın kıymeti eşyanın satış bedelidir.satış bedeli ise Türkiye’ye ihraç amacıyla yapılan satışta gümrük kanunu uyarınca gerekli düzeltmelerin yapıldığı fiilen ödenen veya ödenecek fiyattır. Gümrük mevzuatında gümrük kıymetine ilave edilmesi gereken(+) ve gerekmeyen(-) unsurlar belirtilmiştir. İlave edilmesi gereken unsurlar;
Eşyanın fiilen ödenen veya ödenecek fiyatına dâhil edilmemiş anacak alıcı tarafından üstlenilen komisyonlar (satın alan komisyonları hariç) royalti ve lisans ücretleri giriş liman yâda mahaline kadar yapılan navlun ve sigorta giderleri gibi çeşitli ücret ve giderleridir. Eşyanın kıymetine gümrük mevzuatında belirtilenler dışında hiçbir ilave yapılmaz.

AYNI EŞYANIN SATIŞ BEDELİ YÖNTEMİ; ithal eşyasının kıymetinin satış bedeli yöntemine göre belirlenemediği durumlarda gümrük kıymeti Türkiye’ye aynı veya yakın bir tarihte ihraç amacıyla satılan aynı eşyanın satış bedeli yöntemine göre tespit edilir.aynı eşya; fiziksel özellik kalite ve tanındığı özellikleri dahil olmak üzere her hususta aynı olan ve aynı ülkede üretilmiş olan eşyayı ifade eder.

BENZER EŞYANIN SATIŞ BENDELİ YÖNTEMİ; ithal eşyasının kıymetinin satış bedeli yöntemine ve aynı eşyanın bedeline göre belirlenemediği durumlarda: gümrük kıymeti Türkiye’ye aynı veya yakın bir tarihte ihraç amacıyla satılan benzer eşyanın satış bedeli yöntemine göre tespit edilir. Benzer eşya: her hususta aynı olmamakla birlikte aynı işleri görmelerini ve ticari olarak birbirlerini ikame edebilmelerini mümkün kılan benzer özellik ve benzer unsurları bulunan ve aynı ülkede üretilmiş olan eşyayı ifade eder.

İNDİRGEME YÖNTEMİ; kıymeti belirlenecek eşyaya ya da aynı veya benzer eşyaya Türkiye’de ithal edildiği hal ve durumda satılmışsa bu yönteme göre ithal eşyasının gümrük kıymetinin belirlenmesinde bu eşyanın ya da aynı veya benzer eşyanın ithalatçı tarafından yurt içinde müstakil kişilere aynı veya yakın bir tarihte yapılan en büyük miktardaki satışına ait birim fiyat esas alınır.

HESAPLANMIŞ KIYMET YÖNTEMİ; hesaplanmış kıymet aşağıdaki unsurların toplamından oluşur:
a-      İthal eşyasının üretiminde kullanılan malzeme ve yapılan imalat veya diğer imal işlemlerinin bedel veya kıymetleri
b-      Türkiye’ye ihraç edilmek üzere ihraç ülkesindeki üreticiler tarafından üretilen kıymeti belirlenecek eşya ile aynı sınıf ve ya cins eşyanın satıcısında mutat olan kar  ve genel giderlere eşit bir tutar
c-      İthal eşyasını giriş liman ve mahaline kadar nakliyesi ile ilgili olarak yapılan yükleme boşaltma elleşme giderleri ve nakliye ve sigorta giderleri

SON YÖNTEM; ilk 5 yönteme göre belirlenemeyen ithal eşyasının gümrük kıymeti; gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşmasının 7. Maddesinin ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin anlaşmanın esaslarına ve genel hükümlerine uygun yöntemlerle ve Türkiye’de mevcut veriler esas alınarak belirlenir.




                                                            YAZAR: SELİN ULUDAĞ





EŞYANIN MENŞEİ


Dünya ölçeğinde elde edilen birçok ürünün birden fazla üretim aşamasından geçmesi ve bu süreçlerin değişik ülkelerde gerçekleşmesi, menşe kurallarını önemli bir dış ticaret politikası aracı haline getirmiştir. Dolayısıyla bir ürünün menşeinin belirlenmesi, günümüzde daha karmaşık süreçlerin ortaya konulmasını gerektirmektedir.
Eşyanın menşei kavramı; başta ithalata ilişkin gümrük vergilerinin hesaplanması olmak üzere, kota ve anti-damping benzeri araçların uygulanmasının takibi vasıtasıyla dış ticaretin kontrolü amacıyla da kullanılmaktadır.

Bu bağlamda, “menşe”, “bir eşyanın ekonomik uyruğu” olarak tanımlanabilir. Yani, farklı ülkelerden gelen ürünlerin uygulamada farklı muameleye tabi olması, menşe kurallarına ihtiyacın doğmasına neden olmuştur. Oysa eskiden, menşe yalnızca istatistiki veri açısından önem taşımaktaydı.

Eşyanın Menşeine İlişkin Kurallar

Bir ülkenin üçüncü ülkelere karşı uyguladığı menşe kuralları tercihli yada tercihsiz menşe ilkesine dayanabilir. Zira, bir eşyanın menşeinin belirlenmesinde kullanılan iki temel ölçüt bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, ürünün tamamen bir ülkede elde edilen ürün olup olmadığının belirlenmesidir. Eğer ürün “tamamen bir ülkede elde edilen” ürün tanımını karşılıyor ise o ülke menşeli olarak kabul edileceği açıktır. Eğer ürün tamamen bir  ülkede elde edilen ürün değil ise bu durumda yapılan işlem ve işçilik değerlendirilerek menşe statüsü belirlenir. Yani, bu durumda “esaslı dönüşüm ölçütü gereği” eşyanın menşei belirlenir.

Tercihsiz Menşe

Tercihsiz menşe kuralları, “En çok kayrılan ülke” kuralı uyarınca Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyesi ülkelere tavizli vergi uygulanabilmesi için esas alınan menşe kuralları olup, bu bağlamda, tespit edilen kurallara uyan ve DTÖ üyesi bir ülkeden gelen eşya için, ülke ayrımı yapılmaksızın tavizli vergi oranı uygulanmasıdır.

Tercihli Menşe

Tercihli menşe kuralları ise, “En çok kayrılan ülke” kuralından bir sapma olarak, bazı ülke veya ülke gruplarına tanınan özel uygulamalara imkân veren ve esasları özel anlaşmalarla belirlenen kurallardır.

Aralarında ikili veya çoklu tercihli düzenleme bulunan ülkeler, ürettikleri ürünleri birbirlerinden ithal ederlerken, bu ürünleri üçüncü ülke ürünlerinden, özel menşe kuralları ile ayırt ederler. Yani tavizli vergi uygulaması talep eden ithalatçının ithal etmek istediği eşyanın, tercihli menşe kuralları tabir edilen bu özel kuralları karşılaması gerekir. Dünyada pek çok uygulaması bulunan tercihli kurallara, ticaret politikası aracı olarak başvurulduğu da olmaktadır.

Bu bağlamda, her tercihli rejimin kendine özgü “menşeli ürün” tanımı olabilmekle birlikte hepsinin uygulaması, belli temel koşullara bağlıdır. Dolayısıyla, bu koşulları sağlayan ithalatçının, tercihli rejim uygulaması ile kanuni vergi yerine düşük vergiden faydalanması sağlanır.




                                                           YAZAR: BİRSEN ALAN