6 Ocak 2014 Pazartesi

TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDEKİ 2001 KRİZİ

                                        
             Bankaların ekonomik sistemde daha fazla yer almasıyla karşı karşıya gelinen risklerde artmıştır. Katlanılan risk arttıkça kriz olasılığı da oldukça belirgin bir hal almıştır. Bankacılık sektörünün diğer bütün sektörlere göre daha fazla etkilenmesi bu sektörün önemini ortaya koymaktadır. Ekonomimızde yaşanan her kriz sonrası sistemde yeniden düzenlemeler ve çalışmalar yapılır. Yapılan bu çalışmalar oluşan kriz sonrasında  zarar gören bankacılık sektörünün  karlı, düzenli bir çalişmam ve sağlam adımlarla krizin etkilerini en aza indirmesi temel amaçtır.

 1923 yılından itibaren gelişen ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinde krizler yaşanmış ve yaşanan bu krizler bankacılık sektörünü olumsuz  yönde etkilemiştir. Küreselleşmenin etkisiyle herhangi bir ülkede ortaya çıkan krizin çok kolay bir şekilde diğer bölge ve ülkelere yayılması cok kolaydır.
Örnegin; 2002 de Amerika'da ortaya çıkan MORTGAGE KRİZİ cok kısa zaman içinde tüm dünyayı etkileyen bir kriz olmuştu. Oluşan bu kriz bankacılık sektörünü kötü etkilemiş ve sonuçları tüm dünyayı etkilediği gibi Türkiye'yi de etkisi altına almıştır.

           2001 yılı gerek ekonomide gerekse bankacılık sektöründe reformların (yenilik) yapılmasına ve dolaysıyla ekonomik ve finansal cevrelerin değişmesine olumlu katkıda bulunmuştur. 2002 2004 dönemi 2001 de yapılan reformların etkisinin görüldüğü dönemdir. Bu dönemde hızlı bır ekonomik ve finansal buyume yaşanmıştır.Öte yandan banka iflasları yada banka yetersizlikleri banka yükümlülüklerini yerine getirmekle alıkoyulan zaman  kamu otoritesinin böyle bir zamanda ortaya cıkmasını engellemek için müdahale etmek zorunda kalması sonucunda ortaya çıkmıştır. bu krizler ilerlediği taktirde hem ülke ekonomisine hemde bankacılık sektörüne ciddi zararlar vererek finansal krize dönüşür.

  2001 krizi Türkiye üzerinden adeta bir silindir gibi geçmiş ve bu krizin faturası kabarık olmuştur. 1.5 MİLYON işsiz kalmış, esnaflar kepenk bağlamış. Paranın alım gücü her geçen gün hızla düşmüştür.Milli gelir 200 milyon  dolardan 104-150 milyon dolara kadar gerilemiştir.Kişi başına düşen milli gelirimiz ise 1083 dolara kadar inmiştir.Ekonomimiz yüzde 8.5 oranında küçüldü enflasyon yüzde 70 i aştı. Hükümet bu krizin etkilerinden bir an önce kurtulmak için çalışmalara başlamış. Bu çalışmalar dahilinde İMF Dünya Bankası başkan yardımcılarından KEMAL DERVİŞ i Türkiye' ye getirdi. Kemal Derviş Ekonomiden sorumlu devlet bakanı oldu ve çalışmalarına başladı.Güçlü ekonomiye geçiş proğramları yürürlüğe girdi. Bu proğramın etkileri kısa zamanda olumlu sonuçlandı.Bir  süre sonra faizler 10 puan düştü ve borsa yükselişe geçti.  Bu krizler sonucunda ödeme sistemi işlemez hale gelir ve reel kesimler bundan negatif yönde etkilenir. Bankacılık krizleri para krizlerine oranla ekonomiyi daha çok uzun vadede zarara sokmaktadır.Ve özü itibariyle para krizlerine yol açabileceği gibi para krizleri sonucunda ortaya çıkabilir. Fakat bu iki kriz arasında neden-sonuç ilişkisi olmak zorunda değildir.  Döviz krizlerinin yaşanmasıyla ortaya çıkan ekonomik daralma bankacılık krizlerine yol açabilmektedir. Bankacılık sektörünün krize girmesinin   ekonomiye maliyeti bankaların işlevlerini yerine getirmemek olarakta söylenebilir. Bu işlevin yerine getirilmesinde ekonominin genelini etkilemektedir. Bu tür krizlerde bankalar batabilir ve müşterilerine verdikleri kredilerin geri dönmeme olasılığı yükselmektedir. Bu risk az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha fazladır.Bunun nedeni her ülkenin ekonomik ve finansal yapılarının birbirlerinden farklı olmasıdır. Gelişmekte olan az  gelişmiş ülkelerde döviz en çok kullanılan yatırım aracı olduğu için döviz krizleri ve bankacılık krizleri bir sarmal içindedir.    



                                                                   YAZAR: ÖMER SABAK






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder