Bankaların ekonomik sistemde daha fazla yer almasıyla karşı karşıya
gelinen risklerde artmıştır. Katlanılan risk arttıkça kriz olasılığı da oldukça
belirgin bir hal almıştır. Bankacılık sektörünün diğer bütün sektörlere göre
daha fazla etkilenmesi bu sektörün önemini ortaya koymaktadır. Ekonomimızde
yaşanan her kriz sonrası sistemde yeniden düzenlemeler ve çalışmalar yapılır.
Yapılan bu çalışmalar oluşan kriz sonrasında
zarar gören bankacılık sektörünün
karlı, düzenli bir çalişmam ve sağlam adımlarla krizin etkilerini en aza
indirmesi temel amaçtır.
1923 yılından itibaren gelişen ve gelişmekte
olan ülke ekonomilerinde krizler yaşanmış ve yaşanan bu krizler bankacılık
sektörünü olumsuz yönde etkilemiştir. Küreselleşmenin
etkisiyle herhangi bir ülkede ortaya çıkan krizin çok kolay bir şekilde diğer
bölge ve ülkelere yayılması cok kolaydır.
Örnegin;
2002 de Amerika'da ortaya çıkan MORTGAGE KRİZİ cok kısa zaman içinde tüm
dünyayı etkileyen bir kriz olmuştu. Oluşan bu kriz bankacılık sektörünü kötü
etkilemiş ve sonuçları tüm dünyayı etkilediği gibi Türkiye'yi de etkisi altına
almıştır.
2001 yılı gerek ekonomide gerekse
bankacılık sektöründe reformların (yenilik) yapılmasına ve dolaysıyla ekonomik
ve finansal cevrelerin değişmesine olumlu katkıda bulunmuştur. 2002 2004 dönemi
2001 de yapılan reformların etkisinin görüldüğü dönemdir. Bu dönemde hızlı bır
ekonomik ve finansal buyume yaşanmıştır.Öte yandan banka iflasları yada banka
yetersizlikleri banka yükümlülüklerini yerine getirmekle alıkoyulan zaman kamu otoritesinin böyle bir zamanda ortaya
cıkmasını engellemek için müdahale etmek zorunda kalması sonucunda ortaya
çıkmıştır. bu krizler ilerlediği taktirde hem ülke ekonomisine hemde
bankacılık sektörüne ciddi zararlar vererek finansal krize dönüşür.
2001 krizi Türkiye üzerinden adeta bir
silindir gibi geçmiş ve bu krizin faturası kabarık olmuştur. 1.5 MİLYON işsiz kalmış, esnaflar
kepenk bağlamış. Paranın alım gücü her geçen gün hızla düşmüştür.Milli gelir
200 milyon dolardan 104-150 milyon
dolara kadar gerilemiştir.Kişi başına düşen milli gelirimiz ise 1083 dolara
kadar inmiştir.Ekonomimiz yüzde 8.5 oranında küçüldü enflasyon yüzde 70 i
aştı. Hükümet bu krizin etkilerinden bir an önce kurtulmak için çalışmalara
başlamış. Bu çalışmalar dahilinde İMF Dünya Bankası başkan yardımcılarından
KEMAL DERVİŞ i Türkiye' ye getirdi. Kemal Derviş Ekonomiden sorumlu devlet
bakanı oldu ve çalışmalarına başladı.Güçlü ekonomiye geçiş proğramları
yürürlüğe girdi. Bu proğramın etkileri kısa zamanda olumlu sonuçlandı.Bir süre sonra faizler 10 puan düştü ve borsa
yükselişe geçti. Bu krizler sonucunda
ödeme sistemi işlemez hale gelir ve reel kesimler bundan negatif yönde
etkilenir. Bankacılık krizleri para krizlerine oranla ekonomiyi daha çok uzun
vadede zarara sokmaktadır.Ve özü itibariyle para krizlerine yol açabileceği
gibi para krizleri sonucunda ortaya çıkabilir. Fakat bu iki kriz arasında
neden-sonuç ilişkisi olmak zorunda değildir.
Döviz krizlerinin yaşanmasıyla ortaya çıkan ekonomik daralma bankacılık
krizlerine yol açabilmektedir. Bankacılık sektörünün krize girmesinin ekonomiye maliyeti bankaların işlevlerini
yerine getirmemek olarakta söylenebilir. Bu işlevin yerine getirilmesinde ekonominin
genelini etkilemektedir. Bu tür krizlerde bankalar batabilir ve müşterilerine
verdikleri kredilerin geri dönmeme olasılığı yükselmektedir. Bu risk az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha fazladır.Bunun nedeni her ülkenin
ekonomik ve finansal yapılarının birbirlerinden farklı olmasıdır. Gelişmekte
olan az gelişmiş ülkelerde döviz en çok
kullanılan yatırım aracı olduğu için döviz krizleri ve bankacılık krizleri bir
sarmal içindedir.
YAZAR: ÖMER SABAK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder