3 Ocak 2014 Cuma

21. YÜZYILA GİRERKEN TÜRKİYE’NİN TEMEL SORUNLARI



           Türkiye 1980’nin başlarından itibaren uyguladığı dışa açık ihracata dönük sanayileşme stratejisi neticesinde önemli başarılar yakalanmış, dışa dönük bir girişimci sınıfı oluşmuş, Anadolu’da birçok kent önemli atılımlar gerçekleştirmiştir. Böylesi önemli adımlar atılırken yapısal bazı değişiklikler gerçekleşmemiş ve başarılamamıştır. Bu yapısal sorunların başında;
·         Hızlı nüfus artışı ve hızlı nüfus artışına bağlı başta çarpık kentleşme olmak üzere işsizlik ve kayıt dışı ekonomi,
·                    Tarım reformunun gerçekleşmemiş olması nedeniyle verimlilik artışının sağlanması ve destekleme vs. politikaları ile dünya ile rekabet edilememesi
·         İthalata bağımlı bir sanayi yapısı nedeniyle kesintisiz bir üretime gidilememesi, ihracatta ürün çeşitliliği sağlanamaması,
·         Gelir dağılımında yaşanan çarpıklıklar,
·         Enflasyonun bir türlü makul seviyelere indirilememesi,
         Gibi önemli unsurlar gelmektedir. Bütün bu sorunlar detaylı olarak incelendiğinde ortaya kamu sektörünün başarısızlığı çıkmaktadır. Neticede sayılan bu sorunlara (şüphesiz burada atlanmış olan diğer birçok sorunda da) çözüm üretecek ve hayata geçirecek tek unsur kamu sektörüdür.
         20. yüzyılın sonuna geldiğinde Türkiye ekonomisi kamu sektörü çıkmazı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Devletin klasik görevleri olarak tanımlanan güvenlik, savunma, yargı alt yapı hizmetleri gibi alanların yanı sıra, eğitim ve sağlık gibi yarı kurumsal alanlarda da kamu sektörünün Başarlı olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Türkiye’de kamu sektörü kaynak tüketilen makro dengeleri bozan, büyüme hızını düşüren, mali disiplini bozarak enflasyona neden olan en önemli unsur olmaktadır.
         Türkiye’de kamu sektörü her dönemde ciddi bir sorun olmuş, ancak son dönemde yaşanan sorunların temek nedeni olarak ön plana çıkmıştır. Gerek söylem gerekse uygulama açısından değişim  ihtiyacı artık bir zorunluluk olmuş, değişim yaşayan ülkelerde ekonomik gelişimin ağırlığı ;koordinasyon ve kapasite anlamında “güçlü”, operasyonel  işlevler yönünden “verimli ve etkin” kararların uygulanması ve politika oluşturulması  bakımdan “saydam”, vatandaşlara karşı “sorumlu” piyasa mekanizmasının işleyişine “saygılı” bir devlet anlayışına kaymıştır.
   Devlet üstlendiği işlevleri kurallar ve kurumlar aracılığıyla yerine getirmektedir. Belirlenen kurallar ve uygulayıcı kurumların kalitesi kamu sektörünün kalitesini yükseltmekte ve vatandaşların refahını artmaktadır. Aksi durum ise yoksulluk ve yolsuzluğun temelini oluşturmaktadır. Kamu sektörünün kalitesizliği ekonomik büyümeyi engelleyici, işsizliği ve enflasyonu artırıcı ekonomik göstergeleri bozucu etkiler oluşturmaktadır. Devlet her ne kadar ülkenin içinde bulunduğu sorunları çözmekte bir araç olarak görülse de, 20. Yüzyılın sonlarında çoğu zaman sorunların kaynağı olmuştur.
        Her vesileyle belirtildiği gibi, 24 Ocak 1980 kararları ile Türk ekonomisinin hem yapısında, hem de ekonomi politikaları anlayışında önemli dönüşümler yaşanmıştır. Her ne kadar istikrar paketi olarak adlandırılsa da bu kararlarla ekonomik gelişmemiz yörünge değiştirmiş. Amaçlara erişmede “serbest piyasa ekonomisi” aracı kullanılması prensip edinilmiştir. Küreselleşme olgusunun yaşandığı dünyada tüm bu gelişmeleri “çağdaş” olarak nitelendirmek mümkündür. İşte bütün bu çağdaş gelişmelerin olumlu sonuç vermesi için geniş kesimlerce kamu sektörünce derhal hayata geçirilmesi talep edilen açılımlar aşağıda sıralanmıştır.

1.       Kamu Harcamalarının Disiplin Altına Alınması İçin Yasal Düzenlemeler; Kamu harcamaları dikkatle incelendiğinde çıkan tablo aşırı israftır. Özellikle, popülist yaklaşımların sonucu olan sübvansiyonların ve seçim ekonomisi uygulamalarının önüne geçilmelidir.  Ülkemizde kamu harcamalarında zorunlu kısıtlamaya gidildiğinde ilk olarak gündeme personel harcamaları ve kamu yatırımları gelmektedir. Oysa bu iki harcama kaleminde kısıtlamaya gitmek toplumsal huzursuzluklara yol açmaktadır. Zaten geliri düşük olan kamu personelinin gelirini daha kısmak sosyal patlamalara kadar gidebilir. Aynı şekilde yatırım harcamalarında kısıtlamalar öncelikle eğitim ve sağlık harcamalarında gerçekleştiğinden sonuçları olumsuz olmaktadır. Ayrıca alt yapı yatırımlarının kısılması ekonomide başka dengesizliklere neden olabilmektedir. O halde yapılması gereken öncelikle transfer harcamalarının disiplin altına alınmasıdır.

2.       Vergi reformu; Türk Vergi Sistemi'nin çağdaş bir nitelik kazanması yönünde 1925 yılında Aşarın kaldırılması ile başlayan reform girişimleri, günümüze kadar (gerçek anlamda
Reform olarak değerlendirilmesi tartışmalı olan değişiklikler varsa da) süregelmiştir. Bu çalışmada öncelikle, vergi reformu kavramı tanımlanmaya çalışılacak ve vergi politikasının kamu gelirleri ile ilişkisine vergi reformu penceresinden bakılacaktır. Vergi reformunun geçmişten günümüze yaşadığı değişim süreci ve bu süreçten beklentiler, bu reformun mali etkinlik hedefi olarak ele alınmış; dolayısıyla da vergi tabanı ve vergi oranlarının tekrar düzenlenmesi gibi kavramların reforma yönelik niteliğinin ortaya konulması hedeflenmiştir. Şüphesiz vergi reformu söz konusu süreçte reform hedeflerine yönelik tek başına ele alınan bir kavram değildir. Bu bağlamda reform kriterlerinin mali teşvikler çerçevesinde ele alındığı ve etkinliğinin izlendiği süreç, vergi reformunun yapısal özelliklerini anlamak için daha anlamlı kabul edilmektedir. Dolayısıyla da çalışmamızda vergi reformu sürecinin daha geniş bir mali olgu olarak irdelenmesi ve gelişmekte olan ülkelerde etkin işleyen ve uygulanabilir bir vergi reformunun neyi ifade ettiği ele alınacaktır.
    Ülkemizde vergi sistemi rasyonel bir vergi sistemi önerilerine uyum sağlamamaktadır. Bu nedenle; vergi sisteminin etkinliğini artıracak, gerekiyorsa vergi oranlarını düşürerek vergi tabanını yaygınlaştıracak, vergi kaçakçılığını önleyip kayıt dışı ekonomiyi mümkün olduğu kadar azaltacak bir dizi yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca vergi idaresinde modernizasyon sağlayarak etkinliğini artıracak, cezaların caydırıcı düzeylere getirilmesi ile vergi toplamayı sağlıklı hale getirecek ve vergi sistemini basitleştirerek vergi vermeye teşvik edecek köklü bir vergi reformu kaçınılmazdır.


3.       Özelleştirme; Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri siyasi otoritenin emrinde ve piyasa ekonomisi anlayışına ters olarak çalışmaktadır. Bu nedenle bu kuruluşlar siyasi otoritenin kontrolünden vakit geçirilmeden çıkarılmalıdır. Bunun en etkili yolu özelleştirmedir. Özelleştirme ile ilgili yasal düzenlemeler vakit geçirmeden tamamlanmalı ve özelleştirilmesi gereken kurumların satışı gerçekleştirilmelidir. Ancak özelleştirme stratejisi gözden geçirilmeli
blok satış veya yabancılara satış yerine halka çalışanlara satış yöntemleri benimsenmelidir.

 Özelleştirmenin amaçları
Özelleştirmenin ana felsefesi, devletin, asli görevleri olan genel yönetim,
Adalet ve güvenliğin sağlanması ile özel sektör tarafından yüklenilemeyecek
Yatırımlara yönelmesi, ekonomik faaliyetlerin ise özel sektör tarafından gerçekleştirilmesidir.
Özelleştirmenin temel amaçları; rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturularak, üretimde verimlilik ve etkinliğin sağlanması, kamu finansmanının zarar eden kuruluşların yarattığı mali yükten kurtarılması ve sabit sermaye yatırımlarının özel sektör tarafından gerçekleştirilerek toplum refahının Artırılması olarak sıralanabilir. Özelleştirmenin, serbest piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi, verimliliğin artırılması, gelir dağılımının düzeltilmesi, yabancı sermaye girişinin artırılması ve kamu teşebbüslerindeki gizli işsizliğin ortadan kaldırılması gibi ekonomik amaçları; enflasyonla mücadele, devlete gelir sağlama, fonların etkin kullanımı ve denk bütçenin sağlanması gibi mali amaçları; sermayenin tabana yayılmasını sağlamak ve siyasi felsefeyi uygulamaya koymak gibi sosyal ve siyasi amaçları vardır. Bu doğrultuda tekelleşmenin önlenmesi ve oluşan tekellerin hâkim durumlarını tüketici aleyhine kötüye kullanmalarının engellenmesi, rekabeti engelleyen unsurların bertaraf edilerek etkin rekabet ortamının oluşturulması ve ulusal çıkarların zarar görmemesi için gerekli tedbirlerin alınması özelleştirme uygulamalarının başarısı için gereklidir.
Bunu gerçekleştirmeye yönelik olarak ilgi ve görev alanına göre piyasaların düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumlu olan Rekabet Kurumu, Telekomünikasyon Kurumu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Şeker Kurumu gibi kurumlar ile işbirliği ve eşgüdüm hayati öneme sahiptir.

4.       Sosyal Güvenlik Reformu; Sosyal Güvenlik Kurumları kamu sektöründe önemli yük kaynağı olmaktan çıkarılmalıdır. Bunu başarmanın temel koşulu primlerin zamanında tahsili ve harcamaların kontrol altına alınmasını sağlamaktır. Bu nedenle konu ile ilgili uzmanların önerileri doğrultusunda zaman geçirilmeden gerekli önlemler alınmalıdır.




                          YAZAR:  GİZEM GÜRSOY



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder