5 Ocak 2014 Pazar

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DIŞ TİCARETİMİZ


      19.yüzyılın başlarında siyasal, askeri ve mali bakımlardan güçsüz duruma düşen Osmanlı İmparatorluğu Avrupa devletlerinin, özellikle de İngiltere’nin serbest ticaret yönündeki baskılarına direnememiş ve bu devletlerle bir dizi ticaret anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşmalar, Osmanlı İmparatorluğu’nun ithalat ve ihracata uygulayabileceği gümrük vergilerini oldukça düzeyde tutmasına ve bağımsız bir dış ticaret politikası uygulayabilme  imkânından yoksun kalmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen dönem boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa ile olan ticareti hızla genişlemiş ve devamlı olarak dış ticaret açığı meydana gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu bu dönemde tarımsal mallar üretiminde ve ihracatında uzmanlaşan, buna karşılık mamul mallar ithal eden bir ülke durumuna gelmiştir.

        20. Yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nin temel ihraç mallarını başta el dokusu halı , kilimler olmak üzere, tütün, üzüm, incir, ham ipek, tiftik, afyon, meşe palamudu, fındık , pamuk zeytinyağı gibi tarımsal ürünler oluşturmaktaydı. İthalatın yarıdan fazlası mamul mallardan, özellikle de pamuklu ve yünlü tekstil ürünlerinden oluşuyordu. Bunların yanı sıra Osmanlı Devleti demiryolu malzemesi, silah ve cephane, çeşitli makineler, gıda maddeleri ve diğer mamul malları da ithal etmekteydi.

      Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise Türkiye’nin dış ticaret hacminde genel olarak bir artış eğilimi görülmektedir. Bu artış, Cumhuriyet’in ilk yıllarında nispeten yavaş bir şekilde olmuştur.Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’nin en önemli sorunu,öncelikle hızla sanayileşmek ve kalkınmak olmuştur. Bu nedenle, cumhuriyetin kuruluşundan planlı döneme gelinceye kadar Türkiye’de daha çok içe dönük sanayileşme -ithal ikamesi-politikası izlenmiş ve düşük döviz kuru politikasının bir sonucu olarak ihracata yönelik dış ticaret politikasına ülkede gereken önem verilmemiştir. Bu nedenle ihracat yeterince artış  gösterememişti. Türkiye’ yi  gelişmiş ülkeler düzeyine yükseltmek ve bu amaçla uygulanabilecek bir ekonomi politikası belirlemek için, 1923’de İzmir’de yapılan iktisat kongresi ile özel sektör, iktisadi  kalkınmayı  gerçekleştirecek başlıca unsur olarak görülmüş ve bu doğrultuda, ekonomik yatırımlarda  bulunması için teşvik edilmiştir. Bu kongrede alınan kararlar doğrultusunda Türkiye İş Bankası,cumhuriyet döneminin ilk  ulusal bankası olarak 26 Ağustos 1924 tarihinde kurulmuştur.1927 yılında “Teşvik-i Sanayi Kanunu” çıkarılarak sanayi üretimi belli muafiyetlerle teşvik edilmiştir. Bir yandan tarımsal makine, araç ve gereçleri ithalatında gümrük muafiyeti sağlanmış, öte yandan yerli üretim ve sanayi korumak amacı ile özellikle iplik ve kumaş,şeker,un,ve diğer gıda maddeleri, deri ve ağaç mamulleri ve çimento gibi maddelerin ithalatı yüklü gümrük vergileri ile kısıtlanmış 1932’de sanayiye kredi sağlamak üzere, Sanayi Kredi Bankası kamu ve özel sektör projelerini inceleyip değerlendirecek Devlet Sanayi Ofisi ve 1933 yılında Sümerbank kurulmuştur.

      Bu dönemin en önemli olayı ilk “Beş Yıllık Sanayi Planı”nın yürürlüğe konmasıdır. Mayıs 1934’te yürürlüğe konmuş olan bu planın amacı; ham maddeleri yurt içinden sağlanması mümkün olan sanayi kollarını devletçe kurmaktı. Bu sanayi kolları başlıca beş grupta toplanıyordu: Dokuma sanayi, maden sanayi, selüloz sanayi, seramik sanayi, kimya sanayi.

     Ancak 1980’li yıllarda ekonominin dışa açılmasına önem verilmeye başlanmış ve bu dönemde itibaren dışa açık kalkınma politikası benimsenmiştir. Bu politikalar sonucunda ihracatın yapısında büyük değişiklikler meydana gelmiş, 1980’li yıllara kadar tarım ürünleri ağırlıklı olarak gerçekleştirilen ihracattan, katma değeri yüksek sanayi ürünleri ağırlıklı ihracata geçilmiştir. Özellikle 1980 sonrası dönemde ekonomimizin dışa açılma ve dünya ile bütünleşme çabasına ivme kazandırılmıştır. Bu doğrultuda dünyanın gelişmiş ülkeleriyle birlikte, dünya ticaretinin serbestleştirilmesini, üye ülkelerin ticaret ve ekonomi alanındaki ilişkilerinin geliştirilmesini
hedefleyen ve GAT ’ın yerini alan dünya ticaret örgütüne üye olunmuş , Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın kurulmasına öncülük edilmiş, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği gerçekleştirilmiştir. 1980’den sonraki yıllar incelendiğinde ihracatımızda tarımın payının azaldığı,sanayinin payının ise hızla arttığı  görülmektedir.1990’da tarımın toplam ihracat içindeki payı %18.4 iken bu oran 2000’de %7.8 ‘e gerilemiştir. 1990’da toplam ihracatımızdaki sanayi kesiminin payı %79.0 iken bu oran 2000’de %91.2’ye yükselmiştir.Ayrıca Türkiye’deki önemli ihracatçı sektörlerin aynı zamanda önemli ithalatçı sektörler olması, ihracatın ithalata bağımlılığının önemli bir göstergesidir.Örneğin ihracat sıralamasında ilk sırada bulunan motorlu kara taşıtları, traktör, bisiklet, motosiklet sektörü 2005’de 9.6 milyar ABD Doları ihracat gerçekleştirmiştir. Aynı yıl adı geçen sektör yaklaşık 10.6 milyar ABD Doları ithalat gerçekleştirmiştir. İhracatın ithalata bağımlılığının temel nedeni ihracat mallarının ara mal ithalatına olan bağımlılığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin ihracat artışı 1994-2004 yılları araarasında dünya ihracat artış hızının üzerinde yıllık ortalama %12.5’lik önemli bir artış göstermiştir.Bu artışla Türkiye 1994’de %0.42 olan dünya ihracatındaki payını 2004’de %0.70’e çıkartmıştır. Bu olumlu gelişmenin yanında sözü edilen yıllarda Türkiye’nin ithalatının ihracatından daha hızlı arttığı görülmektedir. Sözü edilen yıllar arasında Türkiye’nin ithalatının %14.3’lük bir artış gösterirken dünya ithalatındaki artış %7.6’da kalmıştır.Türkiye ekonomisi 2002’den itibaren hızlı bir büyüme eğilimine girmiştir. 2002–2007 yılları arasında yıllık ortalama %6.8 büyüyen Türkiye 2007’de ABD’de meydana gelen ekonomik krizin dalga dalga bütün dünyaya yayılmasından olumsuz şekilde etkilenmiştir.Sonuç olarak Türkiye dışa açık bir ekonomidir.Kriz sonrası toparlanma kademeli ve oldukça yavaş olmuştur.

     Günümüzde de dış ticaret,ülkemizde sürüdürülebilir kalkınmanın en önemli unsurlarından biri olarak görülmektedir. Bu amaçla,özellikle ihracatın artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmakta,yeni ihraç ürünleri ve yeni pazarlar bulunmaya çalışılmaktadır.Ayrıca dış ticaretin dünya ülkeleriyle entegrasyonu sağlayıcı bir unsur olduğu düşüncesiyle hareket edilmektedir.


                                                                                      YAZAR: BAHAR ÖZGEN





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder